İnci dalgıçlarını araştırırken, serbest dalış dünyası ile tanıştım. | TED | وعندما كنت أدرس الغوص بحثا عن اللؤلؤ وجدت نفسي في مجال آخر وهو الغوص الحر |
Hangi kadının inci takıp, hangisinin takmayacağına kim karar verir? | Open Subtitles | قولوا لي من يقرر من المرأة التي تضع اللؤلؤ ومن التي لا تضعه؟ |
İnci bir kolye maymun için ne kadar değerliyse bu tablolar da senin için o kadar değerli. | Open Subtitles | اللوحات تعنيك بقدر ما يعنيه عقد من اللؤلؤ لقرد |
Okyanusun kalbinin derinliklerinde yetişen bu incileri Tabiat Ananın bizzat kendisi verdi. | Open Subtitles | في مكان قديم وعميق في قلب المحيط هذا اللؤلؤ قدمته لنا الطبيعة الأم بنفسها |
Bence inciler istiridyeden çıkmıyor. | Open Subtitles | أظن أن هذا وهم ، لا أعتقد أن اللؤلؤ يأتي من المحار |
Pearl ve Phillips'in oradaki dar sokağın ne özelliği olduğunu araştırır mısın? | Open Subtitles | جد ما الشيء المميز عن الممر في اللؤلؤ وفيليبس |
Santo Domingo'da inci ticaretine başlamayı düşünüyormuş. | Open Subtitles | و لكن كيف حاله ؟ دييجو يفكر في البدء بتجارة . اللؤلؤ في سانتو دومينجو |
Pekala, eski bir şey taktım. İnci kolyem. | Open Subtitles | حسن ، أنا أرتدي شيء قديم ، وهو عقد اللؤلؤ |
Ne yazık ki İngilizceyi az bilmesi ve annesinin isminin İnci olması nedeniyle dükkândan ve askılardan kaçmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | أزرار اللؤلؤ من سترة المطر لحسن الحظ بناءً على الإستيعاب الكبير للإنجليزية وحقيقة أن إسم والدته لؤلؤة |
- Biz para biriktiriyoruz. - Şey, sen de Mary Jane'e inci kolye aldığını söylemiştin. | Open Subtitles | نحن جامعين تبرعات أنت قلت أنك أعطيت ماري جين عقد من اللؤلؤ |
Çok güzel, fevkalade bir kolyedeki bir inci tanesidir. | Open Subtitles | لتر فقط اللؤلؤ آخر في كبيرة، وقلادة عجيب. |
Kaşmir sveterle bir çifte inci seti. | Open Subtitles | عقد من اللؤلؤ المضاعف مع بلوزة من القماش الكشميري |
Babam senin inci kolyelerinden birini ödünç alabilir miymiş? | Open Subtitles | والدي فقط ودعا ويريد أن يعرف إذا أنه يمكن أن تقترض واحدة من قلادات اللؤلؤ الخاص بك؟ |
Hatırladım, kız arkadaşım vardı bir zaman derdi ki "sevimli, pembe inci". | Open Subtitles | كانت لدي صديقة أجل أتذكر حين كان لدي صديقة كانت تسميه اللؤلؤ الوردي |
Midyeden inci çıkması bile böyledir. | Open Subtitles | حيث أن المحارة تحتاج للقليل من التراب لتصنع اللؤلؤ |
Ama aslında bunca zaman arkamdan oyun oynuyordun. - Tek amacın o aptal incileri bulmak! - Hayır. | Open Subtitles | وطوال الوقت كنتي تخططي من ورائي للعثور على ذلك اللؤلؤ السخيف |
Ve diyelim ki incileri bulmayı başardık Sonra ne olacak? | Open Subtitles | وافترضي أننا نجحنا في إيجاد اللؤلؤ ماذا بعد ذلك؟ |
Onu aşkla karşıla.. aşk cok değerli, inciler gibi... karşıla onu, sevincini serbest bırak ve gözlerinin içindeki gülüşü göster.. | Open Subtitles | رحبي به بحب.. الحب ثمين، مثل اللؤلؤ رحبي به، دعي سعادتك وضحكتك تظهر في عيونه |
Bu inciler hiç kimseye ait değil. Onlar doğaya ait! | Open Subtitles | هذا اللؤلؤ لا ينتمي لأي رجل إنه ينتمي للطبيعة |
Pearl ve Phillips'in oradakı dar sokağın ne özelliği olduğunu araştırır mısın? | Open Subtitles | جد ما الشيء المميز عن الممر في اللؤلؤ وفيليبس |
Her biri gözü dönmüşçesine incilerin gücünü kendi için istiyordu. | Open Subtitles | وجميعهم كانوا مستميتين ليحصلوا على قوة اللؤلؤ لأنفسهم |
Kokain her zaman sedef gibi görünür. | Open Subtitles | يبدو القسر البروفي كام اللؤلؤ دائماً. |
O elmas, şekerim. İçeri sokmak istemezsin. | Open Subtitles | إنه من اللؤلؤ أيها الجميلة ولا تريدين ذلك أن يكون بالداخل |
Üçüncüsü, aslan kafasını anımsatan altın ile incinin birleşimi. | Open Subtitles | ثالثاً, قطرات صغيرة وكبيرة من اللؤلؤ بالذهب والأرجوان وتفصيل على شكل رأس أسد |
Karadelik istiridyeyse, tekillik içindeki incidir. | Open Subtitles | إذا كان الثقب الأسود محار، فالتفرد هي اللؤلؤ التي بداخله. |