Seni ve ona verdiğin her dakikanı, o imkânsız dostluğunu kıskanıyorum. | Open Subtitles | أشعر بالغيرة منك ومن كل لحظة تمنحها له من صداقتك المستحيلة |
Yeniden büyük büyükannemi ve komşularını düşünüyorum, vermek zorunda oldukları o imkânsız seçimleri ve bunun tüm toplum üzerinde yaptığı etkiyi. | TED | أتذكر جدتي الكبرى وجيرانها، والخيارات المستحيلة التي واجهتهم وأثرها على مجتمعنا. |
Onları unutma çabasına girdik, her ne kadar bu imkânsız idiyse de. | Open Subtitles | بدأنا بالطريقة المستحيلة في ماولة نسيانهن. |
Sen dış kapıyla ilgileniver. İmkansız olanı ise bana bırak. | Open Subtitles | إستولوا علي البوابه الخارجيه و دعوا أمر البوابة المستحيلة لي |
Bu hurdayı, görebileceğiniz en imkansız şeyleri yapabilecek hale getirene dek zorlamak istiyorum. | Open Subtitles | وأريد دفع هذه المحركات القديمة لفعل أكثر الأمور المستحيلة التي سترونها في حياتكم |
Her zaman Görevimiz tehlikeye hazırımdır. | Open Subtitles | حسنا ً ، أنا دوما ً مستعدة للمهمة المستحيلة الجديدة. |
Yani bu adamın kendi imkânsız sebebini takip ettiğini düşünüyorsun. | Open Subtitles | اذن تظن ان هذا الرجل يلاحق قضيته المستحيلة |
Bay ve Bayan İmkânsız Tümör gibi olacaksınız. | Open Subtitles | ستكونون مثل، سيد وسيدة الأورام المستحيلة. |
O artık Bay İmkânsız Tümör değil. | Open Subtitles | أعني، هو لم يعد سيد الأورام المستحيلة بعد الآن. |
İmkânsız olasılıkta olan uzaylılarla temas kurmayı öğretmişlerdi. | Open Subtitles | يعلمونكِ الإحتمالات المستحيلة كي نتصل بحياة فضائية |
İmkânsız olasılıkta olan uzaylılarla temas kurmayı öğretmişlerdi. | Open Subtitles | يعلمونكِ الإحتمالات المستحيلة كي نتصل بحياة فضائية |
Bazen imkânsız işler biraz daha uzun sürer. | Open Subtitles | أحياناً الأوضاع المستحيلة تستغرق وقت أطول |
İmkânsız hayallerin olduğu bir gelecek gerçekleşebilir. | Open Subtitles | مستقبل حيث تصبح الأحلام المستحيلة حقيقة. |
Bu duyduğum sekme sesini ve merminin imkânsız bir açıdan gelmesini açıklıyor. | Open Subtitles | حسناً, هذا يفسر ارتداد الطلقة الذي سمعته و لماذا لم يستطع اي احد اكتشاف الزوايا المستحيلة التي اتت منها الرصاصات |
Bu iyi haberdi. Çünkü bu artık imkânsız görevlerin o kadar da imkânsız olmadığını gösteriyordu. Sezgilerimiz bizi yönlendiriyorsa bir şekilde bizi pozitif zincirleme reaksiyona yönlendiriyordu. | TED | وهذا خبر جيد، لأن ذلك يعني أن المهام المستحيلة ربما ليست مستحيلة بعد كل شيء، إذا تبعنا حدسنا فستقودنا بطريقة ما نحو سلسلة من ردود الفعل الإيجابية. |
Bu iki düşünce kavrayabileceğinizden daha fazla birbiriyle irtibatlıdır, çünkü hata yapma korkusunu kaldırdığınızda imkansız şeyler bir anda mümkün olur. | TED | إن هاتان الفكرتان مرتبطتان أكثر مما قد تعتقد، لأنك عندما تزيل عامل الخوف من الفشل، فإن الأشياء المستحيلة تصبح فجأة ممكنة. |
İmkansız şeylere inanmıştınız ve korkusuzdunuz. | TED | وكنت تؤمن بتحقيق الأشياء المستحيلة وكنت لا تهاب شيء. |
İmkansız olan mükemmellik kapanından kurtulmalarına yardım etmek istiyorsak onları aynı sorundan kurtulmuş bir toplumda yetiştirmeliyiz. | TED | إن كنا نريد أن نساعد شبابنا تجنب فخ تدمير الذات ألا وهو المثالية المستحيلة سنربيهم في مجتمع تغلب على الوهم ذاته |
Böylece sınırlı araştırma olanakları ile yaratıcılığım imkansız görünen engelleri aşmamı sağladı. | TED | ولذا، فإنه ومع هذه الفرص المحدودة، الإبداع هو ما أتاح لي تجاوز هذه العوائق المستحيلة. |
Her türlü alternatifi göz önünde bulundurdum, imkansız olanları bile. | Open Subtitles | وضعت في إعتباري كل بديل ممكن، وحتى البدائل المستحيلة. |
Hey, Siyah Giyen Adamlar, bu kız, Görevimiz Tehlike. | Open Subtitles | رجال يرتدون البدلات السوداء أنها المهمة المستحيلة |
Ama o imkansız görev gecesinde yapmış olduğum şeyi yapmamış olsaydım şimdi burada olmazdın. | Open Subtitles | ولكن تذكّر، لولا ما فعلته لك في ليلة مهمتك المستحيلة ما كنت ستصبح هنا الآن، بهذا الشكل |