Tüm dünyada bilim adamlarını bu kanser, Tazmanya canavarları arasında yayılan bu bulaşıcı kanser, şaşkına çevirdi. | TED | العلماء حول العالم اهتموا بهذا المرض هذا السرطان المعدي الذي انتشر خلال ﻣﺠﻤﻮﻋﺎﺕ العفاريت التاسمانية |
Ve böylelikle gördük ki, şiddet de tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi bulaşıyordu. | TED | وهكذا نرى أن العنف، بطريقة ما، يتصرف مثل المرض المعدي. |
İlk fizyolojik kuram bulaşıcı esnemenin belirli bir uyarıcıyı - ilk esnemeyi - takiben harekete geçtiğini öne sürmektedir. | TED | الفرضية الفسيولوجية الأولى تقول أن التثاؤب المعدي يتم تشغيله بواسطة حافز محدد، هو التثاؤب الأولي. |
Böbrek yetmezliği ve mide bağırsak kanalı kanamasına yol açar, beyne sızabilir. | Open Subtitles | يسبب الفشل الكلوي، النزيف المعدي معوي و يمكن أن يخترق أساس المخ |
Kolona biyopsi yaptığımızda hastalık bağırsak yoluna ulaşmamıştı. | Open Subtitles | فحصنا نسيج القولون لكن لم يصل للجهاز المعدي معوي بعد |
Peki, bu ölümcül ve bulaşıcı solunum virüsü için en iyi strateji hangisi? | TED | إذًا أي استراتيجة تعتبر الأفضل لمجابهة هذا الفيروس التنفسي المعدي المميت؟ |
Yani bu adamlar oldukça bulaşıcı ve öldürücü bir mantarla ortada dolaşıyorlar hala? | Open Subtitles | لذا فالأخوين لا يزالا يحملا الفطر المعدي... الذي يمكن أن يقتل أي أحد؟ |
Kanserinin bulaşıcı olduğunu bilseydi bodrumda met pişirerek çok fazla beraber vakit geçirmezdiniz. | Open Subtitles | لو كانت على علم أنّها مصابة بالنوع المعدي لما كانت لتقضي الكثير من الوقت معك، في القبو لصنع الميث |
Empatinin en eski türü bulaşıcı korkudur. | TED | الشكل القديم للتعاطف هو الخوف المعدي. |
Bu fenomen bulaşıcı esneme olarak bilinir. | TED | هذه الظاهرة معروفة بالتثاؤب المعدي. |
Bu araştırmayı takiben, insan ve primatlar üzerinde yapılan diğer çalışmalar da bulaşıcı esnemenin yabancılara oranla arkadaşlar arasında daha sık ortaya çıktığını gösterdi. | TED | بعد هذا البحث، بدأت دراسات أخرى على البشر والقرود وقد أظهرت أيضا أن التثاؤب المعدي يحدث بشكل متكرر أكثر بين الأصدقاء من الغرباء. |
Aslında bulaşıcı esneme 4-5 yaşlarında, çocuklar başkalarının duygularını kavrama becerisini geliştirmeye başladığında ortaya çıkar. | TED | في الواقع، يبدأ التثاؤب المعدي ونحن أربع أو خمس سنوات من العمر تقريبا، عندما يطور الأطفال القدرة على التعرف على مشاعر الآخرين بشكل صحيح. |
bulaşıcı esnemenin bu empati kapasitesine bağlı olduğunu kanıtlamaya çalışan yeni bilimsel çalışmalar bulunsa da, tam olarak ne olduğunu ortaya çıkarmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. | TED | ومع ذلك، في حين تهدف أحدث الدراسات العلمية لإثبات أن التثاؤب المعدي يستند على القدرة على التعاطف، هناك حاجة إلى إجراء مزيد من البحوث لإلقاء الضوء على ما يحدث بالضبط. |
Bu bulaşıcı hastalıklı herif içeri girmeyecek. | Open Subtitles | لا سبيل أن يدخل ذلك القذر المعدي هنا |
bulaşıcı hastalığın belirtilerini gösterenler burada özel bir tedavi görecek. | Open Subtitles | "لمن يظهر عليه علامات من المرض المعدي... "سيحصل على عناية خاصة هنا" |
Eğer onun bulaşıcı ahlâk dersleri olmasaydı, bugün burada Minik Lisa Geri dönüşüm Fabrikası'nın açılışını yapıyor olmazdık. | Open Subtitles | لأن لولا تشجيعها المعدي لما كنا هنا اليوم، لنشهد رفع الستار عن... مصنع "ليسا الصغيرة" لاعادة التصنيع |
Az miktarda bulaşıcı madde içeriyor. | Open Subtitles | يحوي آثاراً من العنصر المعدي |
- İskemik bağırsak. - Her tarafı parlıyor. | Open Subtitles | الصحن المعدي - إنه المجد - |