Los Angeles belediye başkanı olarak, zaman zaman mühim insanlarla tanışma şansım olur. | Open Subtitles | كرئيس لمدينه لوس انجيلوس احصل على فرصه فى اغلب الاحيان للألتقاء بأشخاص رائعين |
Nereye ve ne zaman gittiğini bilen insanlarla tanışmak ilginç. | Open Subtitles | إنه غريب أن تلتقي بأشخاص يعرفون مصيرك، ومتى سيحدث بالضبط. |
Şimdi bu demek değil ki Afganistan Molla Mustafa gibi insanlarla dolu bir yer. | TED | انا لا اشير إلى أن أفغانستان مليئة بأشخاص مثل الملا مصطفى |
Yüksek seviyedeki insanlara kıyasla çok daha fazla farklı insanı düşündüler. | TED | كانوا يفكرون بالالتقاء بأشخاص مخلتفين غير الاشخاص من الطبقة العليا |
Yolculuğu severdi ve farklı kültürlerden insanların arasında olmaktan hoşlanırdı. | Open Subtitles | كانت تحب السفر وكانت تحب الاختلاط بأشخاص من ثقافات مختلفة |
Neden isterdik? Televizyon bizim yapmak isteyip yapamadıklarımızı yapan insanlarla dolu. | TED | التلفاز مليء بأشخاص يفعلون ما تمنينا فعله، لكن لم نستطع فعله أبداً. |
Başka hiç bir şeyin yapmayacağı kadar, bizi diğer insanlarla bağlar, dil bariyerlerini, sosyokültürel ve ekonomik farklılıklarını gözetmeksizin. | TED | وتربطنا بأشخاص آخرين كما لا يفعل شيء آخر، عبر حواجز اللغة، وعبر الانقسامات الاجتماعية والثقافية والاقتصادية. |
Hayat sizi zorladığında stres tepkiniz size değer veren insanlarla çevrili olmanızı ister. | TED | وعندما تصعب الحياة، تريد استجابتكم للضغط أن تكونوا محاطين بأشخاص يهمهم أمركم. |
Etrafımızı bizimle aynı düşünen insanlarla çevreliyoruz, birbirimizi onaylıyoruz ve bu gerçekten iyi hissettiriyor. | TED | حيث أننا نحيط أنفسنا بأشخاص نشعر بأنهم مثلنا، ونوافق بعضنا البعض، وذلك حقا شعور جيد. |
Bunu yapmanın en iyi yolu çevreni hevesli insanlarla sarmak. | TED | وأفضل طريقة لفعل ذلك، هي أن تحيط نفسك بأشخاص متفانين شغوفين. |
Başaramayacağını düşündüğün şeyleri yapmanın en hızlı yolu etrafının bunu başarmış insanlarla çevrili olmasıdır. | TED | أسرع طريقة لتقوم بأشياء لا تظنها ممكنة، هي أن تحيط نفسك بأشخاص يقومون بها بالفعل. |
Kimse ilham veren insanlarla beraber olamayacağınızı, sizi aşağı çekenlerden uzaklaşamayacağınızı söyleyemez. | TED | لا أحد يستطيع منعك من إحاطة نفسك بأشخاص ملهمين، أو الابتعاد عن الأشخاص المحبطين. |
Telefonla konuşan ve piknik yapan insanlarla çevriliydim. | TED | كنت محاطًا بأشخاص يتحدثون على الهواتف الخلوية ويقومون بنزهات. |
Etrafınızı size meydan okuyan insanlarla donatın ve karşı olmayı destekleyen bir kültür oluşturun. | TED | أحط نفسك بأشخاص يشكّلون تحدياً لك واخلق ثقافة تشجع المعارضة |
Ve Harvard'tan Cass Sunstein'in gösterdiği gibi, kendimizi bize benzeyen insanlarla çevrelersek, aşırıcı oluruz. | TED | وقد بين كاس سوستاين من هارفارد أننا إن أحطنا أنفسنا بأشخاص ممن لديهم نفس وجهات نظرنا، فإننا نصبح أكثر تطرفًا. |
Her zaman sonunu getiremeyen insanlara insanlara takılıp kalıyor. | Open Subtitles | و لكنها لا تتخطئ هذا بسهولة أنها دائما ترتبط بأشخاص لا يهتمو بنهاية علاقتهم |
Yakaladım Seni, her şeyi denemiş ve sıkılmış insanlara hitap eder. | Open Subtitles | بطلبها غوتشا " تعنى بأشخاص جربوا " كل شيء وأصيبوا بالملل |
Aşağılık olduğunu bildiğin insanların suçlarının sorumluluğunu almamaları için mi? | Open Subtitles | هل للسماح بأشخاص أوغاد تعرفينهم ألا يتحملوا مسؤولية جرائمهم ؟ |
Ve mahşer alametlerini arıyorsan insanların ruhlarını satmalarından başla bence. | Open Subtitles | وإذا كنت تبحث عن علامات الساعة، لبدأت بأشخاص يبيعون أرواحهم. |
Ayrıca oradaki elemanlar gibi adamlarla çatışmaya gireceksen bana ihtiyacın olacak. | Open Subtitles | بجانب أنك إن ظللتِ تحتكين بأشخاص كهؤلاء بذلك المستودع فستحتاجين إليّ |
Orada birçok inanç ve kültürden insanla bir aradaydım ve bu tecrübe kişiliğimin gelişmesinde temel oldu. | TED | هناك، التقيت بأشخاص من مختلف المعتقدات والثقافات، وتبين أن تلك التجربة كانت أساسية في تطور شخصيتي. |