O, doğuştan günahkar. Şehvet kalbini kemiriyor. | Open Subtitles | لقد ولد خاطئا بطبيعته و الشهوة تأكل قلبه |
Bu yeni bebek doğuştan dansçı olacak. | Open Subtitles | لا تقلقي يا سيدتي طفلك الجديد سيكون راقصاً بطبيعته |
Babasına çekerse doğuştan çapkın bir horoz olur. | Open Subtitles | لو انه كان مثل والده فهو بطبيعته سيحصل على الفتيات |
Çok iyi ve sevecen doğasıyla tanınır. | Open Subtitles | معروف بطبيعته الحنونه والكريمه |
Oldukça zeki bir primat olup sevecen ve cömert doğasıyla tanınır. | Open Subtitles | معروف بطبيعته الحنونه والكريمه |
Bilgisayarlardan başından beri bize yardım etmelerini istediğimiz konu doğal olarak uzaysaldır. | TED | معظم ما نريد الحواسيب أن تساعدنا فيه في المقام الأول بطبيعته مكاني. |
Tahminimce bu onun doğasında vardı. | Open Subtitles | وهذا جزء من طبيعته على ما أعتقد فهو بطبيعته شخص حذر |
Şimdi, uçmak işin doğası gereği zor bir şeydir. | TED | فالطيران يعتبر بطبيعته من الأشياء الصعبة. |
kendinde değildi. Öyle olmasa asla böyle bir şey söylemezdi. | Open Subtitles | لم يكن بطبيعته أو بمعنى أخر لم يكُن ليقول هذا. |
Bu da robotun doğuştan dengesiz olduğu anlamına geliyor. | TED | يعني هذا أن الروبوت بطبيعته غير مستقر. |
Yani toplumumuzdaki hurafe insanların doğuştan rekabetçi doğuştan bireyci ve doğuştan bencil olduğu yönündedir. | Open Subtitles | بالاحتكام إلى شئ ما في الطبيعة البشرية الأساسية الغير قابلة للتغيير. ولذلك فالخرافة السائدة في مجتمعنا أن الإنسان بطبيعته يميل للتنافس |
Neden bazılarımız doğuştan bencil davranıyorken bazılarımız hayatta kalmak için bencil davranıyor? | Open Subtitles | اعني, لماذا بعضاً منّا أنانيّ بطبيعته و... بعضاً منا أناني للبقاء على قيد الحياة؟ |
Ama doğuştan bir bilim adamıydı. | Open Subtitles | ولكنه كان قد ولد ليكون عالماً بطبيعته |
O adam doğuştan anti sosyal. | Open Subtitles | إنّ الرجل غير مُنفتح بطبيعته فحسب. |
siyah kauçuk kullanmanın başka bir faydası yüzeyinde toz doğal olarak toplanıyor ve böylece zeminde kamufle oluyor. | TED | الآن، الفائدة الأخرى من استخدام المطاط الأسود هو أن الغبار بطبيعته يتراكم على السطح، وبالتالي يتم تمويه الأرضية. |
İlk başta insanlardan mutluluklarına 1 ile 10 arası bir puan vermelerini istiyordum ki bu doğal olarak absürd bir şey. | TED | بدأت بسؤال الناس كي يقوموا بتقدير نسبة سعادتهم من واحد الى عشرة، و هو إلى حد ما غريب بطبيعته. |
Bu çözümleri uyguladığımızda bizim iş yürütme sistemimiz doğasında var olan sömürücü ve çıkarcı yöntemden yeni bir yolla, doğanın onarıcılığı ve yenileyiciliği sayesinde değişir. | TED | عندما ننفذ هذه الحلول، فإننا نغير الطريقة التي نمارس بها أعمالنا من نظام استغلالي استخلاصي بطبعه إلى آخر جديد يكون بطبيعته مصلحًا ومتجددًا. |
Diyelim ki öyle olsun ama onların doğasında merdiven kullanma diye bir şey yok. | Open Subtitles | فليس بطبيعته أن يتعلّم استعمال السلّم |
Şimdi, çoğu siyasal bilimci bize tek parti sisteminin doğası gereği kendi kendini düzenlemede yetersiz olacağını söyler. | TED | الآن، سيخبرنا معظم العلماء السياسيين بأن نظام الحزب الواحد غير قادر بطبيعته على التقويم الذاتي. |
Son iki gündür sanki... kendinde değil. | Open Subtitles | خلال اليومين الماضيين ، لقد كان... ليس بطبيعته |