Sana şifreyi verdi çünkü sende bir zayıflık gördü. | Open Subtitles | لقد أعطاكِ الرّمز لأنّه رأى ضعفًا في عينيْكِ. |
Bu bir zayıflık değil ki, alsine güç göstergesi ve seni daha çok sevip saygı duymama sebep olur ancak. | Open Subtitles | ليس ضعفًا. إنها قوة، وسأحبك وأحترمك أكثر. |
Aşk zayıflık veya saçmalık değil. | Open Subtitles | الحب ليس ضعفًا أو مثير للسخرية. |
Yorgun gözükürsün, bunu da zayıflık belirtisi olarak algılarlar. | Open Subtitles | ستبدو متعبًا, وسيعتبرون ذلك ضعفًا. |
Buna karşın, fakirler ve toplumumuzdaki en zayıf kişiler, onları gözetime karşı tamamen zayıf kılan cihazlar kullanmaktadırlar. | TED | في المقابل، الفقراء والفئات الأكثر ضعفًا في مجتمعاتنا يستخدمون أجهزة تتركهم عرضة تمامًا للمراقبة. |
Bu sosyal çevreler zayıfladığında, ülkenin kendisi daha zayıf hale gelir. | TED | حينما يتم إضعاف الروابط الاجتماعية، تزداد الدولة ضعفًا. |
Ve bunu bir zayıflık olarak görebilecek insanlar var. | Open Subtitles | ويوجد أناس يرونا ذلك ضعفًا |
Babanın emirlerine karşı gelmek zayıflık değildir. | Open Subtitles | -عصيان أوامر والدك ليس ضعفًا . |
Bu zayıflık değil. | Open Subtitles | ليس ضعفًا. |
Fark ettim ki mahkumlar ve şartlı tahliye edilmiş suçlular, şaşırtıcı bir şekilde toplumun en zayıf üyeleri arasında. | TED | لقد أتيتُ للاعتراف بأن هؤلاء المسجونين ومن هم تحت المراقبة، هم من بين أكثر فئات المجتمع ضعفًا على غير المتوقع. |
FIREBall bilinen en zayıf yapılardan birini gözlemlemek için tasarlandı: devasa hidrojen gazı bulutlarını. | TED | كرة النار تم تصميمه لمراقبة بعض الهياكل الأكثر ضعفًا والمعروفة: بغيوم ضخمة من غاز الهيدروجين. |