Eğer bunu Onlar için yapabilmişlerse, kesinlikle bunu benim için de yapabilirlerdi. | TED | اذا كان يمكن القيام بذلك بالنسبة لهم، وبالتأكيد فإنها يمكن أن تفعل ذلك بالنسبة لي. |
Bizimkinden çok daha az karanlık enerjiye sahip olan evrenlerse, Onlar da kendi içlerine çok hızlı bir biçimde çökecekler ve yine galaksiler oluşmayacak. | TED | وفي هذه المجرات التي لديها طاقة مظلمة اقل بكثير فإنها تنهار على نفسها بسرعة وهنا ايضاً لا تتكون المجرات |
Büyük ya da küçük fark etmez, bu size denizin ortasında bile olsanız senaryonuzun nereye gideceğinde yardımcı olur. | Open Subtitles | سواء كانت صغيرة أم كبيرة فإنها تساعد كثيراً عندما تهت في مكان ما في منتصف الفصل الثاني من قصتك |
Vatandaşlık İşleri Merkezi'nde çalışan arkadaşlarıma göre, eğer ortada bir duyarsızlık varsa bu duyarsızlık seçmenden değil, sistemden kaynaklıdır. | TED | لكن كما يقول أصدقائي العبقريون في مركز التصميم المدني، إذا وجدت اللامبالاة، فإنها تأتي من النظام، وليس من الناخب. |
Ayrıca o kız yaptığı şeyin seks olmadığını düşünüyorsa kafadan kontak demektir. | Open Subtitles | وإن كانت تلك الفتاه لاتعتبر هذا ممارسة جنس؟ فإنها فقدت عقلها اللّعين |
Ve bir çoğumuz için, bunlar sahip olduklarımız kadar bize yakın her zaman hazır ve her an kullanılabilir bilgi araçları. | TED | وبالنسبة للكثير منا ، فإنها أقرب ما تكون لنا أكثر من أي وسيلة معلومات أخرى. |
onun üreme kabiliyetini elinden alır. Şeffaf olan rengini kıpkırmızı yapar. Aynı zamanda ömrünü uzatır. Biyolog Nicolas Rode'un keşfettiği gibi, onları gruplar halinde yüzmeye zorlar. | TED | إنها تشوهها، تغير لونها من الشفاف إلى الأحمر الفاتح، تجعلها تعيش لفترة أطول، وكما وجد الباحث في الأحياء نيكولاس رود، فإنها تجعل الأرتيميا تسبح في أفواج. |
Görünüşü ve kokusunun bir sonucu olarak leş sineklerini kendine çekiyor. | Open Subtitles | ونتيجة كل من الشكل والرائحه للزهره معاً فإنها تجذب الذباب إليها |
İyi düşünülmüş bir plan, bu şekilde sonlandığında adına 1. dereceden cinayet deniyor. | Open Subtitles | كانت خطة مدروسةو عندما تنتهي هكذا فإنها تعتبر جريمة قتل من الدرجة الأولى. |
Ama Onlar, "Hmm, eğer öyleyse, bu gerçekten korkunç bir problem. | TED | لكنهم يفكروا: "حسناً، إذا كان هذا فقط التعريف فإنها مشكلة مروعة، |
Etnik kökeniniz, milletiniz, cinsiyetiniz, ırkınız ne olursa olsun yasalar bizimdir, Onlar bize aitler ve adalet için savaşmak bir delilik göstergesi değildir. | TED | القوانين لنا، و مهما كانت إثنيتك و جنسيتك ونوعك وعرقك، فإنها تنتمي لنا، و إن كفاحنا من أجل العدالة ليس ضرباً من الجنون. |
Makine tarafından örülmüş ipeğe Onlar biyolojik ipek ördükçe çadırımıza gerçeklik ve erdemini verdiler. | TED | أثناء دورانها الحرير البيولوجية الجديدة على نسج الحرير آليا، فإنها تعطي هذا النموذج سلامته. |
derler. Diğer bir deyişle, hücrelerimiz kalın bir sialik asit kaplaması ile kaplandığı sürece Onlar muhteşem görünürler, değil mi? | TED | لذا بكلمات أخرى، طالما ترتدي خلايانا معطفًا سميكًا من حمض السياليك، فإنها تبدو رائعة، صحيح؟ |
Ve size bu bilgiyi doğrudan verirsem, bu sizin araştırmaya ve parçaları birleştirmeye çalışmanızdan çok daha farklı bir kimlik olur. | TED | وإذا قدمت لكم هذه المعلومات بشكل مباشر، فإنها هويتي ستختلف كل الاختلاف عن هويتي إذا حاولتم معرفتها من خلال أجزاء ومقاطع. |
Ama kalbimiz kırıldığında iyileşmesi biraz farklı olur. | TED | لكن قلوبنا عندما تتحطم، فإنها تتعافى على نحو مختلف قليلًا. |
Eğer yeterli enerji varsa bu çok türbülans yaratıyor ve rüzgarın hızını yavaşlatıyor. | Open Subtitles | إذا كان لديك الطاقــة الكافيــة فإنها تخلق الكثير من الصخب وذلك يبطئ الريح |
Ama elinizde bir arada milyonlarca hava molekülü varsa ölçülebilir, öngörülebilir ve terbiyeli bir biçimde davranmaya başlarlar. | TED | أما إذا كان لديك ملايين من جزيئات الهواء مجتمعة، فإنها تتحرك بطريقة قابلة للقياس والتوقع وتعتبر منتظمة أيضًا. |
Bir kadın, benim gibi bir erkeğe kendini verirse onun karısı demektir. | Open Subtitles | عندما تقوم امرأة مثلي بتسليم نفسها لرجل فإنها تصبح زوجته |
- Neyi isterim? Etrafımda, bir kadın kürk giymiyorsa hiçbir şey giymiyor demektir. | Open Subtitles | معي، إن لم ترتدِ المرأة فرو الثعلب فإنها لا ترتدي شيئاً |
Baharın gelişiyle çiftleştiler, şu an da yuva yapmaktalar. | Open Subtitles | كونها تزاوجت خلال إشراق الربيع فإنها تبني الآن أعشاشا |
onun yerine, bizim tarafımızdan yaratılmış nedenlerle destekleniyor. | TED | بدلًا عن ذلك، فإنها مدعومة بالأسباب التي خلقناها. |
Yalnızca bunu içsel bir zihin alışkanlığı olarak alırsanız, bana göre hızlı bir şekilde zekileşmenin bir yolu olabilir. | TED | وإذا تبنيت ذلك كنوع من العادة الذهنية، فإنها من وجهة نظري، أحد الطرق لتصبح أكثر ذكاءً بسرعة. |
İşte burada görüleceği gibi, başta bazı dalgalanmalardan sonra, şirketler yenilikçi yaklaşımlardan sonra güzel bir şekilde ölçeklenirler. | TED | وهذا هو : وبعد هذه التقلبات في البداية عندما تبتكر الشركة فإنها تتدرج بشكل رائع |