Partinin büyük bir fırsat partisi olmasını diliyorsun, yaşlı huysuz bir parti değil. | TED | ترغب بشدة في ذلك لحزبكم لتكون فرصة كبيرة لكم . ليس للحزب الغاضب. |
Bu iki dönüşümün bir araya gelmesini daha çok düşündükçe bunun çok büyük bir fırsat olduğunu fark etmeye başladım. | TED | كلما فكرت مزيدًا، في التحولين القادمين، كلما اقتنعت أنها فرصة كبيرة. |
Şimdi iyi dinle. Bu senin için büyük bir şans; bir sürü ödül kazanabilirsin. | Open Subtitles | إنها فرصة كبيرة لك لتفوزي بالعديد من الجوائز |
Yani hala Benton'ın elinde ve hayatta olma şansı var. | Open Subtitles | لذا هناك فرصة كبيرة أنه لازال يبقيها على قيد الحياة |
Birinin şüpheli olma ya da şüpheliyle konuşmuş olma ihtimali yüksek. | Open Subtitles | هناك فرصة كبيرة ان يكون احدهم هو الجاني على الاقل سيكون احتك معه |
Brian, bunu söylemek bana düşmez biliyorum... ama bence büyük bir fırsatı kaçırıyorsun. | Open Subtitles | أعرف أنه ليس من حقى أن أقول ذلك ولكنى أظن أنك تضيع فرصة كبيرة |
Tuzak olsun ya da olmasın en küçük bir ihtimal bile olsa gideceğiz değil mi? | Open Subtitles | و لعلمك, سواء كان كميناً أم لا فقد حصلنا على فرصة كبيرة و علينا استغلالها, أليس كذلك ؟ |
Onunla burada çok da fazla şansımız olmazdı. | Open Subtitles | لن يكون لدينـا فرصة كبيرة للمجـادلة بشأنهـا أمـامه |
Bu hafta bununla karşılaşırsak, ki karşılaşmamız büyük olasılık... ileri pas verecek, ya da kısa pasla köşeye kaçacağız. | Open Subtitles | إذا عبرنا من هذا الإسبوع ستكون لدينا فرصة كبيرة نحن سنلعب فى العمق القصير اعلى و اقل زاوية |
Bunun bizim için çok büyük bir fırsat olduğunu bilmeli. | Open Subtitles | كل ما أقوله، أن عليه أن يفهم أن هذه فرصة كبيرة لنا. |
Malum İngiliz gizli ajanını kaleme almak benim için büyük bir fırsat olacak. | Open Subtitles | الكتابة عن عميل بريطاني سرّي مُحدّد ستكون فرصة كبيرة جداً لي. |
Çünkü bu senin için büyük bir fırsat ve seni seviyorum ve benim bu dünyadaki en iyi arkadaşımsın. | Open Subtitles | لأنني اعلم أن هذه فرصة كبيرة لكِ وأنا أحبكِ وأنتِ صديقتي المفضلة.. |
Bunun büyük bir fırsat olduğunu ve kovalamam gerektiğini söylüyor. | Open Subtitles | أنه يقول بأنها فرصة كبيرة ويجب علي أن أغتنمها وهذا ما سأفعله |
Şimdi iyi dinle. Bu senin için büyük bir şans; bir sürü ödül kazanabilirsin. | Open Subtitles | إنها فرصة كبيرة لك لتفوزي بالعديد من الجوائز |
büyük bir şans değil ama, tek başına yapmaktan ve hiç şansı olmamaktan daha iyi. | Open Subtitles | قد لا تكون فرصة كبيرة لكنها أفضل من الرقص منفرداً وعدم امتلاك فرصة ألبتة. |
Babamı tutuklayan oydu ve bana büyük bir şans verdi. | Open Subtitles | لقد قبض على أبي ثم كانت لديه فرصة معي فرصة كبيرة جداً. أعرف. |
Bu para veya zafer kazandırmayacak, kazanma şansı olmayan bir davaydı. | Open Subtitles | إنها من نوعية القضايا التي لا تجلب مالاً ولا مجداً، وليست هناك فرصة كبيرة للفوز. |
Ondan sonra da, hükümetimin takas yapma ihtimali yüksek. | Open Subtitles | وبعدها ستكون هنالك فرصة كبيرة لتقوم حكومتي بعمل مقايضة |
- büyük bir fırsatı geri çevirecekmiş gibi geliyor. | Open Subtitles | يبدو كشخص على وشك أن يعطي فرصة كبيرة |
Tamam, o zaman bundan sonra "düşük bir ihtimal" kesinlikle anlamına gelsin mi? | Open Subtitles | كبيرة وضئيلة هما عكس بعض حسنا، يمكننا ان نتفق جميعا من الآن وصاعدا فرصة كبيرة تعني بالتآكيد نغير المعتمد بيننا |
Triffid'lere karşı Torrence'e olduğundan daha fazla şansımız var. | Open Subtitles | لدينا فرصة كبيرة ضد الترايفد من فرصتنا ضد تورنس |
Bu hafta bununla karşılaşırsak, ki karşılaşmamız büyük olasılık... ileri pas verecek, ya da kısa pasla köşeye kaçacağız. | Open Subtitles | إذا عبرنا من هذا الإسبوع ستكون لدينا فرصة كبيرة نحن سنلعب فى العمق القصير اعلى و اقل زاوية |
Bu benim için büyük fırsat. | Open Subtitles | هذه فرصة كبيرة لي. |