Nijer nehri boyunca bunun gibi pek çok köyün üzerinden uçmuş olmalıyım, ve her biri benzersizdi, eşsiz bir dokusu vardı, | TED | كان يجب أن أطير على ارتفاع من القرى على طول نهر النيجر، وكان كل واحد فريد من نوعه، وله نمط مختلف. |
Bert Cooper özellikle sizinle çalışmanın eşsiz bir keyif olduğunu söylüyor. | Open Subtitles | يقول بيرت كوبر بأنه سرور فريد من نوعه جرّاء العمل معك |
Bu yüzden birçok şirket veya kolluk kuvvetinin kullandığı bir yöntem var. Her bir dosyayı, benzersiz sayı dizilerine çeviriyorlar. | TED | لذلك، معظم الشركات أو وكالات إنفاذ القانون الذين يملكون هذا المُحتوى يمكنهم ترجمة كل ملف إلى تسلسل فريد من الأرقام. |
Bu genlerin her biri insandan insana anlamlı bir şekilde farklılaşıyor. Her birimiz bu varyasyonun benzersiz bir kombinasyonuyuz. | TED | وتختلف كل من هذه الجينات من شخص إلى شخص إلى آخر، ويعتبر كل واحد فينا بمثابة مزيج فريد من ذلك الاختلاف. |
Güzel bir yazı. Tıpkı esi benzeri olmayan bir ses gibi. | Open Subtitles | إنها مكتوبة بشكل جميل لديك صوت فريد من نوعه |
Öyle bir konuştun ki eşin benzerin yok. | Open Subtitles | "يتحدثون عنا دائماً ، انت فريد من نوعك" |
Tam da Suriye'de eşi benzeri görülmemiş bir çok ilginç anlaşma yapmak üzereydim. | Open Subtitles | أنا في خضم مناقشة شيء مهم جدا شيء فريد من نوعه في سوريا |
Herkes eşsizdir. Bu eşsizlik kendini ifade etmek için vardır. | Open Subtitles | كلّ شخص فريد من نوعه هذا التفرد يجب أن يعبر عن نفسه |
Karım eşsiz bir soydan geliyor. Aslında bunu dersimde de anlatacağım. | Open Subtitles | نسب زوجتي فريد من نوعه تماماً كنت أريد مناقشته فعلاً بالصف |
eşsiz daha önemlisi doğal bir şekilde boyandı. | TED | لذلك فهو فريد من نوعه، والأهم من ذلك أنه مصبوغ بمواد طبيعية. |
Ama buna sahip çıkacağım, çünkü genellikle varsaydıklarımızın aksine, birini taklit etmek eşsiz birşey çıkarabilir ortaya. | TED | و لكني ماض في هذا العمل لأنه خلافا لما قد نفترض عادة، تقليد شخص ما يمكن أن يكشف لك عن شيء فريد من نوعه. |
Ve ben O'yum: Seçilmiş, eşsiz, Vazgeçilmezim, yerine koyulamazım, 'İşte O'yum' | TED | وهذا أنا ، أنا مختار أنا فريد من نوعه أنا من لا غنى عنه أنا من لا بديل له لا مثيل لي |
Bu su kaynağını buldum ve her şey aynı kalırsa, eşsiz bir şey yakalamak için gerçek bir şansım olduğunu düşündüm. | TED | وجدت حفرة الماء هذه، وشعرت إذا بقي كل شيء بنفس الطريقة التي يحدث بها، كان عندي فرصة حقيقية لالتقاط شيء فريد من نوعه. |
Fakat ben eşsiz bir aydınlatma deneyimi yaratmak istiyordum, yeni bir aydınlatma deneyimi. | TED | وما كنا نطمح اليه . هو صنع مصباح فريد من نوعه، تجربة جديده في عالم الاضاءة. |
Elvis iki veya üçü insanlık alanı sahipti, oldukça benzersiz çünkü hem eşiyle hem de annesi ile Graceland'te yaşamıştı. | TED | وكان لدى "إلفيس" فسحتين أو ثلاث٬ وهذا شيء فريد من نوعه لأنه كان يعيش مع زوجته وأمه في "غرايس لاند". |
Benim benzersiz olduğunu hissettiğin hayli açık. | Open Subtitles | من الواضح جدا انك تشعرين بأني فريد من نوعي |
Her yüz benzersiz ve yaşam boyu dayanıklıdır. | Open Subtitles | كل وجه هو فريد من نوعه ويستمر مدى الحياة |
Kozmik perspektifle bakildiginda, essiz, benzersiz. | Open Subtitles | من المنظور الكوني، الى حين، فريد من نوعه. |
Kurula benzeri olmayan bir şey getireceğinizi düşünüyorum. | Open Subtitles | أعتقد أنك ستجلب شيء فريد من نوعه لهذه اللجنة |
Benim zekâm objektif olarak ölçülmüştür. Ben eşi benzeri olmayan biriyim. | Open Subtitles | ذكائي قيس موضوعيًا، إنّي رجل فريد من نوعه. |
Burada eşi benzeri olmayan bir şey yarattı. Burası insanların ve toplumun... | Open Subtitles | . لقد قام بصنعٍ فريد من نوعه ... إنّهامصحةلأناس,لميستطعالمجتمع |
Eşin benzerin yok Hugh. | Open Subtitles | أنت فريد من نوعك, هيو |
Eşin benzerin yok. | Open Subtitles | أنت فريد من نوعك... |
Hatta İngilizce bile konuşuyor. Christophe'un eşi yok. Hafızasının büyük kısmı korunmuş. | Open Subtitles | يمكنه أن يتحدث الإنجليزية إنه فريد من . نوعه لديه ذاكرة جيدة جدا |
her ilişkideki gibi eşsizdir, bilirsin. | Open Subtitles | أيّ علاقةٍ أو أيّ اقترانٍ هو شيء فريد من نوعه. |