Kalkmanı gerektirecek bir şey yok. Gidecek bir işin yok, hayatım. | Open Subtitles | لا داعى لتستيقظى مبكراً يا عزيزتى فليس لديكِ عمل لتذهبى إليه |
İhtiyacın olan şey hakkındaysa hiç bir fikrin yok. | Open Subtitles | أما ما تحتاجينه فليس لديكِ دليلٌ على مكانه |
O zaman herhâlde, şu dergide bizim için yazılanları okumaya vaktin yok. | Open Subtitles | إذاً فليس لديكِ وقتٌ لتري عملنا في أكبر مجلّةٍ طبّية |
O öldüğü için, artık hiç kanıtın yok. | Open Subtitles | مع مقتله، فليس لديكِ أي دليل على الإطلاق |
Bize sunabileceğin hiçbir şeyin yok dağıImış saman parçalarından başka. | Open Subtitles | فليس لديكِ ما تعرضينه أكثر مِنْ قشّاتٍ جوّالة |
Uzaylı DNA'sı olmadan Sparta Virüsü'ne karşı şansın yok. | Open Subtitles | بدون حمض نووي فضائي فليس لديكِ فرصة ضد هذا الفيروس |
Haklısın. Ancak sende eğitimsel gereklilikler yok. | Open Subtitles | حسناً، عدا عن ذلك، فليس لديكِ المتطلبات التعليمية. |
Sen odada değilsen, problem yok demektir. | Open Subtitles | -إن لم تكوني بالغرفة، فليس لديكِ مشكلة |
Özür dilerim. Vaktin yok. Ne için vakit? | Open Subtitles | لا، للأسف فليس لديكِ وقت |
Gelirin yok. | Open Subtitles | فليس لديكِ مصدر دخل |
Elinizde kanıt yok. | Open Subtitles | فليس لديكِ أيّ شيء |
Yeminli bir avukat olarak Mesa Verde'nin avukatı olarak Kevin Wachtell'e gidip her şeyi açık açık anlatmak haricinde yapacak bir şeyin yok. | Open Subtitles | وبصفتكِ ضابطة قانونية ومحامية (ميسا فيردي) مسجلة، فليس لديكِ أيّ خيار سوى الذهاب إلى (كيفن واتول) وتعملين كشف كامل. |
Senin konuşmaya hakkın yok. | Open Subtitles | فليس لديكِ صوت |