600 dolarını pirinç saplı bir tabuta verdim. Kalanı da, burada oturup altın yatağına bakmamın karşılığı olarak aldım. | Open Subtitles | أعتقد أنّ البقية تُدينني للجلوس على ملكيّتك |
Sizinle oturup edebiyat tartışmayı isterdim, fakat dışarı çıkmak üzereydim. | Open Subtitles | كم أتوق للجلوس لمناقشتها معك لكني في طريق خروج |
Biliyorsun yemekhanede oturmak için sandalye içki içmek için de bardaklar var. | Open Subtitles | أنت تعرف أن هناك كراسي للجلوس عليها وأحتساء الشراب مع هذه الفوضى |
Burada oturacak kadar zamanımız yok. Eğer bizi yakalarlarsa, bu sonumuz olur. | Open Subtitles | . ليس لدينا وقت للجلوس . اذا امسكوا بنا ، ستكون النهاية |
Sen otur, ben birazdan gelirim. | Open Subtitles | لماذا لا تذهبوا للجلوس وأنا سوف أنضم إليكم بعد دقيقة؟ |
Şarap çarptığı için bara biraz oturmaya gittim. | Open Subtitles | ،لقد ثملت قليلا من النبيذ ذهبت للجلوس في المشرب |
Neden burada oturup, bizim suçumuzmuş gibi davranıyoruz, bilmiyorum. | Open Subtitles | لا أدري ما يدعونا للجلوس هنا نتصرف كأنما كانت غلطتنا |
Burada oturup seni dinlemek zorunda değilim. | Open Subtitles | ,انا لست مضطرا للجلوس والاستماع لهذا الكلام |
Öylece oturup kendine acımak için güzel bir yer. | Open Subtitles | مكان جميل للجلوس حول الشعور بالأسف لنفسك. |
Hayır, oturmak için haftada iki ya da üç kez geliyor. | Open Subtitles | -كلا , انها تأتى للجلوس فقط مرتان أو ثلاثة خلال الأسبوع |
Bazen ıslak yerlere veya soğuk mermerin üzerine oturmak zorunda kalabilirsiniz. | Open Subtitles | في وقتٍ ما,ربما يضطر المرء للجلوس على أرض رطبة أو رخام بارد |
Dönme dolaba bindim. Midem bulandı ve oturmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | رفعت كؤوس الشاي ، ثم شعرت بالدوار فاضطررت للجلوس |
Sen stres attın, Dorothy'nin oturacak sandalyesi olmayacak. | Open Subtitles | هل ينفخون بعض البخار، وحصلت لدوروثي شيء للجلوس عليها. |
Yataktan başka oturacak yer yok. | Open Subtitles | ليس هناك مكان للجلوس هنا عدا هذا السرير اللعين |
Güvenlikçi uyanana dek yanına otur. | Open Subtitles | اذهبي للجلوس عند حارس الأمن ذاك حتّى يستيقظ |
Sosyal hizmetlerden Cynthia, bu gece ben işteyken seninle oturmaya gönüllü oldu. | Open Subtitles | " وتطوعت عاملة قضيتك " سنثيا للجلوس معك الليلة وأنا في العمل |
Yemekten sonra sandalyelerin daha rahat olduğu oturma odasına geçtik. | Open Subtitles | وبعد ذلك ذهبنا للجلوس في صالة المعيشة لنرتاح على الأريكة |
İki dakikalığına arabasında oturmam için bana yalvardı böylece şu kuşları alabilecekti. | Open Subtitles | يستجديني للجلوس في سيارته لدقيقتين، حتى يأخذ تلك الطيور |
Buyurun oturun derdim ama görüşmemiz fazla uzun sürmeyecek | Open Subtitles | قد أدعوك للجلوس لكنني لم أظن هذا اللقاء سيأخذ طويلاً |
Bazen hiçbir şey yapmadan bahçede oturmayı düşünüyorum. | Open Subtitles | أعتقد في بعض الأحيان أنه يذهب للجلوس في حديقة |
Öleceğim güne kadar bu masada oturacağım. | Open Subtitles | أنا اخطط للجلوس وراء هذا الكرسي حتى أموت |
"Başka bir pantolon giymeliydim." "oturayım bari bu biraz inene kadar." | Open Subtitles | كان يجب أن أرتدي سروالاً آخر سأضطر للجلوس قليلاً حتى يهدأ |
Oturmamı istiyorsan söylemen yeterdi. | Open Subtitles | إذا أردتي أن تعيديني للجلوس أطلبي مني هذا فقط |
Neden gidip babanın yanına oturmuyorsun? | Open Subtitles | لما لا تذهبين للجلوس مع أبيكِ؟ |
Burası, kitap okumak için veya... ormanı seyretmek için güzel bir yer. | Open Subtitles | ستجدان أنها بقعة جميلة للجلوس وقراءة كتاب أو مجرد الاستمتاع بمشاهدة الأشجار |
Bazen bittiğinde ağlıyor olursam yanıma gelip oturur ve elimi tutardı. | Open Subtitles | في بعض الأحيان بعدها إذا كنت أبكي يأتي للجلوس بقربي ويمسك يدي |