| Yani, canımızın içi bebeğimizi uyuşturucu bağımlısının bile binmeyeceği bir şeye bağlamayı düşünüyoruz da babamla yalnız kalmasına müsade etmiyoruz. | Open Subtitles | أن نربط طفلنا العزيز لشيء ولا حتى المهرجين المخدرين سيركبوه لكننا لا نتركهُ لوحدهِ مع أبي |
| Hiç yalnız kalmadığını söylemiştin. | Open Subtitles | و أنتَ تقول أنهُ لم يكن لوحدهِ |
| Onunla gidersen, yalnız olmaz. | Open Subtitles | حسناً, لو ذهبتَ معهُ فلن يكون لوحدهِ |
| Dostumuz tek başına yapmış. Bu görev onun için her şeymiş. | Open Subtitles | إن رجلنا هنا قد عملَ لوحدهِ إن هذهِ البعثة عنت كل شيء لهُ |
| Yeni bir stajyerin tek başına çalışmasına müsade etmek onluk bir şey değildir. | Open Subtitles | من النادر لها أن تثق بمتدرب جديد أن يعمل لوحدهِ |
| Camelot'un kaderi yalnız onun omuzlarında. | Open Subtitles | مصير كاميلوت يقع على عاتقهِ لوحدهِ |
| Jared, Hindistan'a yalnız gitmemeli. | Open Subtitles | -أقصد أن يذهب (جاريد) للـ(هند) لوحدهِ |
| Çamaşırları ve bulaşıkları yıkıyor. Her gün tek başına ramen yiyor. | Open Subtitles | يغسل الملابس والصحون ويأكلُ لوحدهِ |
| - Carroll'ı tek başına yakalamış. | Open Subtitles | أمسكَ (كارول) لوحدهِ |