Sütünüz bozulduğunda renk değiştiren ambalaj. | TED | التعليب الذي يغير لونه حين يفسد حليبكم. |
Şelaleler, kaygan kanyonlar ve gün boyunca renk değiştiriyor gibi görünen iki milyar yıllık kayalıklar. | TED | الشلالات والوديان المصقولة والقاع الصخري عمره بضعة مليارات سنة، الذي بدا وكأنه يتغير لونه خلال اليوم. |
Jack Kemp'in anısına selam çakmadan olmaz ve ona inanıyorsunuz ve muhafazakârlık kalıbı renk ayrımı gözetmeksizin, herkes için çalışıyor. | TED | انت تحيي ذكرى جاك كيمب وتتفق معه بأن ذلك الاختبار من المحادثة هل يجدي معك كل شخص ؟ بغض النظر عن لونه |
Sadece hızla rengini değil zemine uyum sağlamak için şeklini de değiştirebiliyor. | Open Subtitles | ويمكنه ان يتغير بسرعة ليس فقط لونه ولكن شكله ليتناسب مع الخلفية. |
ve sağdaki de dişi. Şimdi, erkek rengini ikiye bölmeyi başarmış, bu sayede dişi onun sadece daha kibar daha nazik tarafını görüyor. | TED | و أنثى على اليمين تمكن الذكر من تقسيم لونه حتى ترى الأنثى جانب الحبار اللطيف فقط |
Çok koyu renkli olmasın Bayan Valois. Burası gece kulübü değil. | Open Subtitles | لونه لابد ألاّ يكون غامقا هكذا انسة فالوار هذا ليس مرقصاً |
Geçen gün adamın biri gelip kendisine makineli tüfek bulup bulamayacağımı sordu. Ne renkti? | Open Subtitles | ـ ما إذا كنتُ أستطيع أن أدبر له بعض البنادق الآلية ـ ماذا كان لونه ؟ |
Çünkü hangi renk olduğunu unutmuş. | Open Subtitles | هل تعرف لمَ لون الثلج أبيض ؟ لأنه نسي ما هو لونه الأصلي |
Onun ne renk olduğunu unut. Gemiye geri dönmek istiyorsan, dövüş. | Open Subtitles | إنس ما هو لونه إذا أردت أن تعود للسفينة فعليك أن تقاتل |
Tamam, bir adet dudak cilası var. Pembe renk. | Open Subtitles | ..حسناً، لدينا دهان شفاه لامع، لونه وردي |
Özenle yaklaşık 10.000 tanesini tespit edip, hepsini renk ve parlaklığına göre sıraladılar. | Open Subtitles | لقد رسمت بدقة أقرب 10،000 منهم ثم رتبت كل على حسب لونه و سطوعه |
Şimdi brokoliyi, parlak yeşil bir renk alana dek zeytinyağında hafifçe soteliyoruz. | Open Subtitles | سنقلي القرنبيط الآن في زيت الزيتون حتى يميل لونه إلى الإخضرار |
Benimki dokununca renk değiştiren kumaştan olacak. | Open Subtitles | حسناً, فستاني سيكون من .. النوع متعدد الألوان . الذي يتغير لونه عندما تلمسه |
Artık Tokyo Kulesi gibi renk değiştiren bir dudak parlatıcısı geliştirebilirim. | Open Subtitles | الآن أستطيع أن أطور أحمر شفاه يمكنه أن يغير لونه . مثل برج طوكيو |
Işık, foton adı verilen minik parçacıklardan oluşur ve her bir fotondaki enerji onun rengini belirler. | TED | يتكوّن الضوء من جُسيمات صغيرة تسمى الفوتونات ومقدار الطاقة الموجودة في كلّ فوتون يتوافق مع لونه. |
Ama her bağlantının rengi rastgele ortaya çıkıyor ve rengini seçme ya da değiştirme şansınız yok. | TED | لكن لون كل اتصال فردي يظهر عشوائيا، وليست هناك طريقة لاختيار أو تغيير لونه. |
Oksijen taşıyan bu yuvarlar akıntıya rengini verirler. | Open Subtitles | كرات الدم هذه تحمل الاكسجين معطيه الجدول لونه |
Konuğun 2.10 boyunda, kızıl renkli, kuyruklu ve hükümet destekli. | Open Subtitles | ضيفك طوله من 5 الى 6 قدم لونه أحمر ناصع وله ذيل وتموله الحكومه |
Yeniydiler. Gri renkti, bazı yerleri kırmızıydı. | Open Subtitles | وقد كان جديدًا, وكان لونه رمادي وأحمر, به أجزاء رماديّة... |
Yanlış renkte bir tişört giyen, yanlış zamanda yanlış sokaktan geçen biri. | TED | أو أن يكون أحدهم مرتدياً قميصاً لونه لا يعجب أحدهم، في مكان خاطئ وفي وقت خاطئ. |
beyaz fındıklı çikolatadan yapılıyor ve üstündeki bebek de yenebiliyor. | Open Subtitles | به طفل صغير لونه كالشيكولاتة و لا يمكنك أكل الطفل |
Çok açık kahverengi, kızıla yakın ve upuzundu. | Open Subtitles | امرأة سمراء مائلة للبياض. تقريبًا كان لونه أحمر. طويل. |
Çünkü o bebek ay ışığı renginde dünyaya geldiğinde hepimiz bir şeyin yanlış olduğunu biliyorduk. | Open Subtitles | لذلك عندما أتى الطفل من لونه, كلّنا علمنا بأن هنالك خطبا ما |
Bir deri bir kemikti. Gri renkliydi. | Open Subtitles | كان عمره 4 أو 5 أيام لونه رمادي، كان مجرد جلد و عظم |
Hadi onu dövelim! Tabi Renginden dolayı değil. | Open Subtitles | لِنضربه لكن ليس بسبب لونه |