Sana şunun sözünü verebilirim iki kişi bir şeye inanırsa, gerçekten inanırsa herhangi bir şeye, imkânsız bile olsa o şey mümkündür. | Open Subtitles | أعدكِ بهذا. لو أنّ شخصين يؤمنين بشيءٍ ما، يؤمنان حقاً، أيّ شيء، حتى المستحيل، يكون مُمكناً. |
Değil çünkü böyle bir şey imkânsız. | Open Subtitles | كلا، لأنّ هذا ليس مُمكناً. |
Hayır, bu imkânsız. | Open Subtitles | كلاّ، هذا ليس مُمكناً |
- Bu Mümkün degil. - Bu, sen Kahiredeyken düsündügün seydi. | Open Subtitles | ـ هذا ليس مُمكناً ـ هذا ما كُنتِ تعتقدينه في القاهرة |
Fiber optiğin geliştirilmiş bir versiyonuydu, gezegenimizi birbirine bağlayan ve interneti Mümkün kılan gizli ağ. | TED | لقد كان نسخة مطورة من الألياف البصرية الشبكة الخفية التي تربط عالمنا وتجعل الأنترنت مُمكناً. |
Bu imkânsız. | Open Subtitles | هذا ليس مُمكناً. |
- Bu imkânsız. | Open Subtitles | هذا ليس مُمكناً |
Fazladan bir sikin yoksa bunun Mümkün olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | لا أظنّ أنّ هذا سيكون مُمكناً إلا إن نما لكَ قضيب آخر |
Onlar gençleri kıskanıyor veya Mümkün olduğunda onlara iftira atıyor. | Open Subtitles | هُم يحسدون الشباب، ويُريدون تجنبهم أو تشويه سمعتهم كلما كان ذلك مُمكناً. |
Onun işlerinden bir kısmını benim almam Mümkün mü acaba? | Open Subtitles | أتساءل إذا ما كان مُمكناً بالنسبة لكِ لتحويلِ بعضٍ من عملها إلي؟ |
Birbirlerini öldürmelerinin Mümkün olmadığı belirtilmiş. | Open Subtitles | أكّد أنّه ليس مُمكناً أنّهما قتلا بعضهما البعض. |
"Onlara bütün paranı verirsen" "hayatındaki her şeyi Mümkün kılacaklar." | Open Subtitles | وأنك إذا أعطيتهم كل نقودك, سيجعلون كُل شىءٍ فى حياتك مُمكناً. |