Teknolojinin kolaylaşması ve daha ulaşılabilir hâle gelmesi gerçeği iş gücünün keyfi ne isterse onu yapmasını serbest kılıyor. | TED | وحقيقة أن التكنولوجيا تصبح أسهل وفي متناول اليد فإن ذلك يحرر المزيد من القوى العاملة لدراسة أي شيء يرضيهم. |
Hepsinin şarkı söylediği gerçeği kurban seçiminin bir parçası olabilir. | Open Subtitles | يبدو كأنه نفس الجاني بالنسبة لي وحقيقة انهن كلهن يغنين |
Bundan önce, bozuk ilişkilerin izleri ve şu an rehabilitasyonda olması gerçeği var. | Open Subtitles | وقبل ذلك درب من المشاكل الوعرة وحقيقة انها الان في مركز اعادة التأهيل |
Geçtiğimiz bu yıllar süresince gördüğümüz bir diğer gerçek ise, devlet içinde yaşanan bu çatışmaların sadece birkaçı askeri olarak çözülebilir. | TED | وحقيقة اخرى شاهدناها خلال تلك السنين السنين الاخيرة ان القليل من تلك الصراعات بين الدول وداخل الدول يمكن حلها عسكريا |
ve aslında içlerinden bir tanesi, oldukça büyük ve içinde bir sürü solucan var. | TED | وحقيقة أحد هذه الصناديق كان كبيراً، وكان لدي الكثير من الدود به. |
Ayrıca biliyorlar ki, eğer insanlar doğaya bağlı oldukları gerçeğini anlarlarsa, ve içlerindeki gücün farkına varırlarsa... | Open Subtitles | ,انه إذا أُدركُ الناسَ حقيقةَ علاقتِهم بالطبيعةِ ..وحقيقة قوَّتِهم الشخصيةِ |
Bu da öncelikle siz ve muhtemelen farkında bile olmadan bir dili çok iyi konuştuğunuz gerçeği. | TED | وهذا هو أنتم وحقيقة أنكم تتقنون اللغة وربما على الأرجح لا تعلمون بذلك. |
Bunların nadir olması gerçeği dikkatimizi çeker ve bizi yeni bir düşünme biçimine götürür. | TED | وحقيقة أن مرض الساركوما نادر الحدوث فإنها تقوم على شد انتباهنا وارشادنا إلى أنواع جديدة من التفكير. |
Eğer varoluş ve ölümlü olduğumuz gerçeği moralinizi bozmuyorsa bile, mevcut cenaze işlerimiz durumu bozacaktır. | TED | فإذا لم يكن الوجود وحقيقة فنائنا مصدر إحباطٍ لكم، فإنَّ حالنا الراهن فيما يخص ممارسات الجنائز كفيل بذلك. |
Fakat yarattığı korku ve insanların kaderinin Stalin'in iki dudağı arasında olduğu gerçeği, bir sürü olumsuz etki bırakmıştı. | Open Subtitles | لكن الخوف الذي شكّله وحقيقة أنّ الشعب كان تحت رحمته ولّد الكثير من الآثار السلبية |
Bu konuşmayı özel olarak yaptığımız gerçeği var ya bunun yanlış olduğunu senin de bildiğini söylüyor bana. | Open Subtitles | وحقيقة ان هذه المحادثة تتم علي انفراد تؤكد لي |
Henüz olanlarla, sunumun geri kalanını benim yapacağım gerçeği arasında bir köprü kurmaya çalışıyorum. | Open Subtitles | أنا أحاول وضع جسر في الفراغ بين ما حدث، وحقيقة أني سأقوم ببقية العرض. |
Çocuk konusu her zaman anlaşmayı bozar. Ve bir de senin patronum olduğu gerçeği var. Berbat bir çift oluruz. | Open Subtitles | امر الأطفال دائماً ما يكون من اجل التملص، وحقيقة أني رئيسك، علاقتنا فكرة مريعة |
Nasıl biri olduğu hakkındaki gerçeği ve ailelerimizin topluluğuna ne olduğunu öğrenebilirim. | Open Subtitles | يُمكنني أن أعرف حقيقته وحقيقة ما حدث لدائرة آبائنا. |
İş menfaatleri hakkında konuştuğu zaman onlar fiili olarak Voltaire'in nasıl haklı olduğunun kanıtıdırlar. gerçek şu ki; bu bizi tek bir değil fakat 3 fenalıktan kurtarır. ['İş bir adamı 3 büyük fenalıktan kurtarır: | TED | إنهم في الواقع دليل على صحّة فولتير عندما تحدث عن مزايا العمل، وحقيقة أنّه يحمينا من 3 شرور عظيمة. |
ve bu benim makinanın içinde ilk gerçek dalışım. | TED | وحقيقة هذه الغطسة الحقيقية الوحيدة التي قمت بها في هذه الآلة. |
Şey, ben küçük bir araştırma yaptım, sadece boğa güreşinin temel bilgileri ve gerçek şu ki, boğa harekete tepki gösteriyor. | Open Subtitles | كنت أقوم ببعض التدقيق فقط مبادئ صراح الثيران وحقيقة ردة فعل الثور على اللحظة |
ve aslında Fransa'nın G20'nin merkezine gıdayı koyması gerçekten önemli. | TED | وحقيقة أن فرنسا وضعت الغذاء في قلب أولويات قمة العشرين هو جداً مهم. |
ve aslında bu tepkim çok parası olmayan müşterilereydi. | TED | وحقيقة الأمر، كانت تلك استجابتي لزبائني الذين لم يكن لديهم المال الكافي للتسديد |
Diğer bebekler gibi oynamaya pek hevesli değildi ve aslında benimle de pek ilgili görünmüyordu. | TED | لم يرد اللعب مثل باقي الاطفال. وحقيقة لم يبدو مهتم بي اطلاقا. |
Özellikle de bütün o alkolü, sigarayı, ve o kadar da iyi olmadığım gerçeğini hesaba katarsanız. | Open Subtitles | ماذا بشأن الشُرب والتدخين وحقيقة أني لستُ بارعًا كثيرًا |