Sarsıntı değil. | Open Subtitles | يقول التّقرير أنّ السخونة هي من تسبّبتْ في الشقوق وليستْ الصّدمة. |
Bunun yanında, çadırlar satılıktır kiralık değil, fakat birazcık daha fazla bir depozito ile, bayrağınızı kasabaya daha yakın bir yere çakabilirsiniz. | Open Subtitles | على الرّغم من ذلك، فإنّ الخيم للبيع وليستْ للإيجار، لكن بإيداع أكبر، بإمكانكَ أن تُقيم في مكانٍ أقرب للمدينة. |
Kurula ilerleme mesafesini fazla göstermiş olman da benim suçum değil. | Open Subtitles | وليستْ غلطتي أنّكَ بعتَ عدد الأميال بإفراط للمجلس شرقًا. |
Gelecekte arabaların nasıl olacağının bir örneği değil. | Open Subtitles | وليستْ مثالاً لما ستبدو عليه السياراتُ في المستقبل |
Atın fikri bu yönde, benim değil. | Open Subtitles | كانت تلك فكرة الحصان, وليستْ فكرتي. |
Carter, cinayet masasında çalışıyor, tatlım. Kurban Biriminde değil. | Open Subtitles | (كارتر) تعمل في "قسم جرائم القتل" يا حلوتي، وليستْ في "وحدة الضّحايا الخاصّة" |
Alator için çalışıyormuş, Morgana için değil. | Open Subtitles | لقد كانتْ تعمل لدى (آلاتور) وليستْ (مرجانة). |
Gücünün kaynağına. Ziyafet için değil. | Open Subtitles | مصدرُ قوّتِه وليستْ للموائدِ |
o zaman bu senin değil onların hatasıydı. | Open Subtitles | -إذنْ فتلكَ غلطتهم وليستْ غلطتكَ . |
Birini değil. | Open Subtitles | وليستْ واحدةً. |