Sonuçta Tel Aviv'in güneyine ulaşmış, talihi yaver gitmemiş, ve onu alacak olan kişiyle karşılaşamamıştır. Sokaklarda dolaşmış ve geleceğin çete üyesi olmuştur. | TED | وإنتهى به الامر في جنوب تل أبيب ولم يحالفه الحظ بأن يستقبله مستوطن فأخذ يجول الشوارع وأصبح عضواً في إحدى العصابات |
İçimdeki çocuğun şansı yaver gidiyor. | TED | أنه الصبي داخلي الذي يحالفه الحظ مرة ثانية |
Çünkü bir sonraki sefer, şansı yaver gitmez ve birini öldürebilir. | Open Subtitles | لأن المرة القادمة، لن يحالفه الحظ سيقتل أحداً |
İlk seferinde bulamayınca bu sefer şansının yaver gideceğini umarak kadının evine girdi. | Open Subtitles | و بما أنه لم يعثر عليها بالمرّة الأولى قام باقتحام شقتها على أمل أن يحالفه الحظ هناك |
Seninle olduğu zamanlarda pek şansı yaver gitmedi galiba. | Open Subtitles | أخمن أنه لم يحالفه الحظ كثيرا حين كنت معه |
Jackson, son zamanlarda çok kızgın, Holander'e karşı şansı yaver gitmiyor. | Open Subtitles | (جاكسون)، الذي أصبح متحمس مؤخرًا لم يحالفه الحظّ بتاتـًا أمام فريق "هولندر" |
Sheldon Cooper'ın şansı yaver gitmez. | Open Subtitles | (شيلدن كوبر) لا يحالفه الحظّ! |