Bilinçsiz ön yargıyı ölçen gizli çağrıştırma testini, internete girip yapabilirsiniz. | TED | اختبار الارتباط الكامل، الذي يقيس انحياز العقل الباطن، بإمكانك أن تتصل بالإنترنت وتأخذه. |
Ayrıca bulunduğu yerden üç ayrı açıdan odanın boyutlarını ölçer. | Open Subtitles | وهو يقيس المكان في ثلاثة أبعاد من مكان واحد فقط. |
Böylece, gelen sismik dalgayı ölçmek için birbirine yönlendirmeli üç bölgemiz oluyor. | Open Subtitles | حتى يكون لدينا نظام توجيه ثلاثيّ يقيس الموجة الزلزاليّة. |
Birkaç yıl sonra, ışık hızını ölçmeye çalıştı, ancak başaramadı. | Open Subtitles | بعد سنوات سنوات قليلة حاولَ أن يقيس سرعة الضوء لكنه لم يتمكن من ذلك |
Kısacası hayatı yaşanır yapan şeyler dışında her şeyi ölçüyor." | TED | يقيس كل شئ, باختصار الا ذلك الذي يجعل الحياة قيمة |
Bu sınav öğrencinin okuma, yazma veya aritmetik yeteneğini ölçmez. | Open Subtitles | هذا الإختبار لا يقيس كفاءة طالب فى القراءة والكتابة والحساب |
Gelgitler her şeydir. Her şeyi ölçerler. | Open Subtitles | المد و الجزر يعني كل شيء ،،لونستين انه يقيس كل شىء |
Bir sensörünüz varsa koşu performansını ya da diz tesirini bir çift ayakkabı olma özelliğini koruyarak ölçebilir. | TED | إن كان بها مستشعر، فعليه أن يقيس أداءك في الركض أو تأثير الركب، بينما يبقى أفضل حذاء للركض. |
Şuna bakın, gençlerle boy ölçüşerek, şu tatlı kızın önünde sarkmış kaslarını zorluyor ve gösteriş yapmaya çalışıyor. | Open Subtitles | فقط انظر إليه ! يقيس قوته بقوة الشباب إنه يجهد عضلاته المترهلة للتباهي أمام تلك البنت اللطيفة |
Yıldızın radyan hızını parsek olarak uzaklığını, Kartezyen koordinatlarını ölçüyordu. | Open Subtitles | لقد كان يقيس سرعة النجوم الشعاعية المسافة فى السنين الضوئية و نظراء الديكارتي |
Kepler, yıldızların önünden gezegen geçtiği zaman oluşan, bize ulaşması gereken ışık miktarındaki hafif azalmayı ölçen bir uzay teleskobudur. | TED | كبلر هو تلسكوب فضائي يقيس الظلام الباهت للنجوم، عندما تمر الكواكب أمامهم، يحجب قليلًا من الضوء من الوصول إلينا. |
Toplumun sayısal becerilerini ölçen bir anketti bu. | TED | كان الاستطلاع يقيس مستوى الإلمام بعلم الحساب بين السكان. |
Arabada kilometreleri ölçen şeyi bilir misin? | Open Subtitles | أنت تعرف هذا الشيء في السيارة الذي يقيس الأميال؟ |
Şöyle demişti. Kısaca GSMH herşeyi ölçer hayatta önemli olan şeyler hariç. | TED | قال ان اجمالي الناتج المحلي يقيس كل شيئ باختصار ماعدا مايجعل الحياة ذات قيمة |
- Yine Fransız kaldım. Bir hortumun yediklerine bakarak... şiddetini ölçer. | Open Subtitles | لقد ضعت مرة أخرى انه مقياس فوجيتا يقيس قوة الاعصار طبقا لما يأكله |
Paçalarını katlayan bir kişi iskeleti ölçmek için suya girmişti. | Open Subtitles | أحدهم كان بالماء يشمر بنطلونه لأعلى " " ... و يقيس الهيكل |
Isırık izlerini ölçmek istedi! | Open Subtitles | أراد أن يقيس علامات العضه |
Patterson zirkon taneciklerindeki eser miktarda kurşunu ölçmeye çalışırken bir başka lisans öğrencisi, George Tilton da aynı taneciklerdeki uranyum miktarını ölçüyordu. | Open Subtitles | بينما كان باترسون يحاول أن يقيس الكميات القليلة من الرصاص في حبات الزركون طالب دراسات عليا أخر, جورج تلتون |
Ancak, bu iki ülke tamamiyle aynı GINI katsayısına sahiptir, bu milli gelirin dağılım eşitliğini ölçmeye yarayan bir katsayıdır. | TED | مع ذالك كلتا الدولتين لديهما لديهما عامل "جيني" متطابق و هو مقياس يقيس المساواه في الدخل |
Bu adam dereyi terk eden suyu ölçüyor. | TED | هذا الرجل يقيس الحصة المائية والتي تبقت في الجدول |
GPS yüksekliği ölçmez. | Open Subtitles | نظام تحديد المواقع لا يقيس الارتفاع |
Hani titreşimleri ölçerler. | Open Subtitles | هل تعرف ؟ إنه يقيس الاهتزازات |
Hedge kenarların uzunluğunu ölçebilir ve bu numarayı değişken olarak saklar. | TED | يمكن لهيدج أن يقيس طول كلا جانبيه ويخزن الرقم كمتغير. |
Şuna bakın, gençlerle boy ölçüşerek, şu tatlı kızın önünde sarkmış kaslarını zorluyor ve gösteriş yapmaya çalışıyor. | Open Subtitles | فقط انظر إليه ! يقيس قوته بقوة الشباب إنه يجهد عضلاته المترهلة للتباهي أمام تلك البنت اللطيفة |