Arayış, problemin çözümü için değildir, çözmeye değer olan problemlerin kendisi içindir. | TED | إن البحث هو ليس عن حل للمشكلة، لكن للمشاكل ذاتها والتي تستحق أن تحل. |
Ancak ''empati kuran teknoloji''nin hayatlarımıza getireceği faydalar bizi rahatsız eden sorunları çözmeye değer. | TED | ولكن الفوائد التي تأتي منها، تستحق أن نحل من أجلها المشاكل التي تثير قلقنا تجاهها. |
Öğrenebildiğim kadarıyla, bir sorunun çözmeye değer olup olmadığını en az emek ve harcamayla belirlemeye yarayan bir ürün. | TED | فهي مما أستطيع تلخيصه، هو منتج يثبت أن حيث توجد المشكلة فهي تستحق الحل بأقل جهد من الفريق. |
Hepimiz böyle bir sorunun çözmeye değer olmadığı konusunda hemfikiriz. | TED | إنني متأكد أننا جميعا متفقين أنه ما من مشكلة تستحق الحل ستكون بهذه الصورة. |
Ben bunu çözmeye değer bir problem olarak görüyorum. | TED | اعتبر هذه مشكلة تستحق الحل |