Eğer gençken bir fil öldürürken Canlı çeşitliliğini yok ettiğimi bilseydim yapmazdım. | TED | لو علمت منذ صغري أنه بقتلي للفيلة أساعد في تدمير التنوع الإحيائي لما كنت فعلت ذلك |
Bölüm politikası gereğince, şehrimizin zengin çeşitliliğini sevgiyle kucaklıyorum detektif. | Open Subtitles | احترم التنوع الغني في هذه المدينة يا حضرة المحققة تمام كما تطلب مني سياسة القسم |
Bölüm politikası gereğince, şehrimizin zengin çeşitliliğini sevgiyle kucaklıyorum detektif. | Open Subtitles | احترم التنوع الغني في هذه المدينة يا حضرة المحققة تمام كما تطلب مني سياسة القسم |
İnternetin çeşitliliğini düşünün, internete her türlü veriyi koyabilmeniz gerçekten çok önemli bir şeydir. | TED | فكروا في تنوّع الشبكة، إنه شيء مهم جداً حقيقة ذلك أن الشبكة تسمح لك بوضع جميع أنواع البيانات هناك. |
ve ortak bir soydan geldiğini görüyoruz. Nükleotid çeşitliliğini incelediğimizde, | TED | وانها جاءت من نفس الأصل اذا نظرت في تنوع النكليوتيدات |
Bu noktaya keşif yolculukları, doğadan kazanılacak para doğanın çeşitliliğini belgelemeye başlayan Hans Sloane gibi takıntılı koleksiyoncular ve tüm bunları sıradan insanlara sunan müzeler sayesinde geldik. | Open Subtitles | وكان وقوده رحلات الاكتشاف و جني الأموال باستغلال الطبيعة و بواسطة محبي الجمع أمثال سلون و الذي وثق التنوع في الطبيعة |
Tam da biz buradaki inanılmaz yaşam çeşitliliğini keşfetmeye ve anlamaya başlamışken. | Open Subtitles | تزامناً مع بِدءنا في استكشاف وفهم التنوع الإستثنائي للحياة هنا |
Doğal seçilim ve genetik mutasyon, temelde yaşamın bugün gördüğümüz tüm çeşitliliğini ve karmaşıklığını, hiçbir mucize gerçekleşmeksizin son derece basit başlangıçlardan üretebilir. | Open Subtitles | الانتخاب الطبيعي و التحور الجيني يمكن أن ينتجوا كل التنوع في الحياة بكل هذا التعقيد، من بدايات بسيطة للغاية |
Yeşil noktaya bakarsanız, ki bu dışarıdaki havayı gösteriyor, burada yüksek oranda mikrop çeşitliliği olduğunu görürsünüz, yani mikrop türlerinin çeşitliliğini. | TED | وبالتالي حين تنظرون إلى النقاط الخضراء، والتي هي الهواء الطلق، سترون أن هناك كميات كبيرة من التنوع الميكروبي، أو أنواع مختلفة من الجراثيم. |
Tüm bu zaman boyunca düşündük ki böyle bir aracı alıp gemiye taşıyarak üzerine deniz suyu koysak ve tüm fitoplankton çeşitliliğini görsek harika olmaz mıydı? | TED | ولكن طوال ذلك الوقت، اعتقدنا بأنه سيكون رائعاً لو تمكنا من أخذ أداة كهذه على متن السفينة ورَشِّ مياه البحر من خلالها ونرى ما سيبدو عليه كل هذا التنوع من العوالق النباتية. |
Birçok canlı çeşitliliğini çekiyor. | TED | تجتذب الكثير من التنوع البيولوجي. |
Ancak çalışmaları, insan karakterinin çeşitliliğini ve nüansını ortaya çıkarmak için bu türle ilgili tamamen saçma ve korkutucu özelliklerin ötesine geçti. | TED | لكن عملها يتجاوز السخافة الكاملة والشخصيات المخيفة المرتبطة بأسلوبها الأدبيّ لتكشف عن التنوع ودقائق الفروقات في شخصية الإنسان. |
- Evet, bu tip canlıların çeşitliliğini ne zaman artırsak çok heyecanlı bir durum oluyor. | Open Subtitles | -نعم، في أي وقت قمت بالزيادة . التنوع المعروف لهذه الأنواع من المخلوقات، إنها مثيرة جداً. |
Çünkü evrenin engin çeşitliliğini açıklar. | Open Subtitles | و ذلك لأنها تفسر التنوع الكبير للخلق |
Bu; bu kemikleri oluşturan genlerin, bu türlerin hepsinde temelde aynı oldukları ama doğada görülen kafatası çeşitliliğini üretmek için zamanla, zarif bir şekilde kayarak değiştikleri anlamına geliyor. | Open Subtitles | هذا يعني أن الجينات التي كونت هذه العظام هي نفس الجينات في كل هذه الأنواع لكنها تحورت و تغيرت على مر الزمن لتخلق هذا التنوع في الجماجم الذي نراه في الطبيعة |
Gerçi devlet okullarının çeşitliliğini çok seviyorum. | Open Subtitles | رغم أنني أحب التنوع في المدرسة العامة. |
Gelişmiş araştırma merkezlerindeki bilim insanları yaşamın çeşitliliğini bulma ve anlama konusunda zamana karşı bir mücadele içindeler. | Open Subtitles | في الهيئات الكبرى حول العالم، يسابقُ العلماء الزمن، لإيجاد وَ فهم شتى تنوّع الحياة المتبقيّة. |
Bir milyondan fazla İrlandalıyı öldüren büyük kıtlık gibi felaketlere karşı ekin çeşitliliğini korur. | Open Subtitles | إنّها تحمي تنوّع المحصول ضدّ الكوارث مثل القحط العظيم الذي قتل أكثر من مليون إيرلندي. |
Ruhsal cinsellik sınıflarına, mastürbasyon atölyelerine gitmeyi deniyorlar -- hatta gerçek vücut çeşitliliğini destekleyen, kendi porno filmlerini çekiyorlar. | TED | ولذلك فإنهن يقمن بتجريب جلسات الجنس الروحي وورشات الاستمناء وحتّى تصويرهن لأفلام إباحيّة والتي تمجّد تنوّع أجسادهن الحقيقيّة. |
Sebebi, doğanın farklılıklarını ve çeşitliliğini göz ardı etmeye yatkınlığımız. | TED | السبب هو أننا نميل إلى التغاضي عن تنوع العالم الطبيعي. |
Genetik, insan çeşitliliğini araştırmanın kapılarını açtı. | TED | علم الأجنة فتح الباب لدراسة مدى تنوع البشر. |
Bakış açısı çeşitliliğini arttırırsanız istemeden paylaşımlı gerçekliği azaltabilirsiniz. | TED | إذا زاد تنوع وجهات النظر فقد تقل الواقعية المشتركة. |