Mevcut bir çerçevesi olan insanlar, ekonomik bir çerçeve, bir mühedislik çerçevesi, yaptklarının mantığının tüm cevabı verdiğini düşünürler. | TED | الناس الذين لديهم إطار عمل موجود إطار عمل اقتصادي ، إطار عمل هندسي، ًــ يشعرون انه بالفعل منطقياً في اجابته |
Fiziğin çerçevesi oldukça sabittir; ölçtüğümüz bir çok şeyde aynıdır. | TED | لأن إطار عمل الفيزياء ثابت بدرجة ملحوظة فهو نفس الشيء في العديد والعديد من الأشياء التي نقيسها. |
Böyle bir kural çerçevesi utanç verici, zor bir durumu eğlenceli bir oyuna çevirir. | TED | إطار القوانين هذا حوّل موقفا حرجا وصعبا إلى لعبة ممتعة. |
İşte bu faydacı ahlak çerçevesi. | TED | هذا هو الإطار الأخلاقي النفعي. |
Diğer nesnelerin aksine, gözlemcinin referans çerçevesi ne olursa olsun ışığın hızı her zaman sabittir. | TED | فعلى خلاف بقية الأشياء، سرعة الضوء تبقى ثابتة بغض النظر عن إطار المراقب المرجعي. |
Sende takıntı zorlantı bozukluğu var. Çöpe hiç fotoğraf çerçevesi attın mı? | Open Subtitles | أنت خبير تصويري هل سبق أن وجدت إطار صورة ناقص من قبل ؟ |
Birinin sana gümüş fotoğraf çerçevesi hediye ettiğini hatırlıyor musun? | Open Subtitles | هل تتذكرين أحداً قدم لك صورةً من إطار الفضة اللامعة كهدية ؟ |
Boş şişeler komşunun çöpüne atıldı kırık resim çerçevesi yapıştırıldı koltuktaki lekeler çıkartıldı. | Open Subtitles | تخلّصت من الزجاجات الفارغة في صناديق الجيران قمت بلصق إطار الصورة المكسور ونظفت كل البقع من على الأريكة |
Belki çerçevesi olsaydı, gözüne daha iyi görünebilirdi... | Open Subtitles | ربما أذا كان لها إطار يمكنك رؤيتها بطريقة أفضل |
Eğer mağazaya boş bir resim çerçevesi assak tüm hanımlar kendilerinin içini dolduracağını hayal eder. | Open Subtitles | والمفترض أننا نعلق إطار الصورة الفارغة في المتجر بحيث أن كل سيدة قد تتخيل نفسها في تلك الصورة |
Fotoğraf çerçevesi, gümüş bir şamdan, eski bir dantel altlık. | Open Subtitles | إطار صُورة، شمعدان من الفضّة، ومنديل مائدة قديم. |
Kaynaklanmış alüminyum çerçevesi, modüler tasarımımızı kolaylaştırdı. | Open Subtitles | إطار ملحوم من الألومنيوم هو ما سهل علينا الوصول إلى تصميمنا العصرى |
- Büyüdüğüm evde böyle kapı çerçevesi vardı. | Open Subtitles | تواجد إطار باب مثل هذا في المنزل الذي ترعرعت فيه |
Bir resim çerçevesi gördüysem, dört köşesine dokunmam gerekecek, | Open Subtitles | إذا رأيت إطار صورة ما أقوم بلمس الحواف الأربعة له |
Ve çerçeve bir hafıza çerçevesi; hesaplama veya davranış çerçevesi değil. Bir hafıza çerçevesi. Bu dizileri veya örüntüleri nasıl kaydedip hatırlıyoruz? | TED | و الإطار هو إطار يقوم على الذاكرة, ليس إطاراً يقوم على الحساب أو السلوك. إنه إطار يقوم على الذاكرة. كيف تخزن و تسترجع هذه التسلسلات أو الأنماط. |
Bir resim çerçevesi ve içinde de bayan bir doktor var. | Open Subtitles | أرى ... أرى إطار صورة و... طبيبة, سيّدة, بداخلِه. |
Siz, eve beş para etmez bir hediye götürdüğünüzde mesela şu resim çerçevesi gibi hayatınız cehenneme dönüşecektir. | Open Subtitles | أحضر لها هدية تافهة للمنزل مثل... إطار الصورة هذا |
Bence bunun çerçevesi diğerinden daha büyük. | Open Subtitles | يمكنني القول بأن الإطار أكبر هنا |
Ya küçük bir sapı olan kubbeli düğmeler var ya da çerçevesi olan veya olmayan yuvarlak benzeri çeşit var, ya iki delikliler ya da dört. | TED | الزر إما يكون مقببًا بساق صغيرة، أو فقط دائري بإطار أو بدون، بفتحتان أو أربعة. |
Bu bir zaman çerçevesi sıkı. | Open Subtitles | انة اطار زمنى ضيق حركة المرور قليلة |
1890'da üretilmiş dökme demir bir kalorifer ve aynı zamandan kalma tahta pencere çerçevesi. | Open Subtitles | إنها مدفأة بطراز حديدي صنعت عام 1890 وإطار نافذة خشبي من نفس العصر |