Bugün daha çok yolda kalan arabalara yol göstermekle ve yaşlı bir bayanın donmuş kedisini ağaçtan indirmesine yardım etmekle geçti. | Open Subtitles | ليس فعلياً اليوم كان في غالبه مساعدة سائقي السيارات الذين ظلو الطريق ومساعدة عجوز في انزال قطتها المتجمدة من فوق الشجرة |
Arkaya geçtim, biraz da ağaçtan keçileriyle uzaklaşan çocuk gibiydim, canım sıkkındı. İşe yaramamıştı. Anlatmak istediğim bu değildi. | TED | فرجعت، كطفل صغير ابتعد عن الشجرة هو وماعزه مستاءاً ومردداً في نفسي أن هذا لن ينجح، فلم يكن ذلك ما أردت إيصاله للناس. |
Böylesi, ağaçtan seyretmekten çok daha eğlenceli. | Open Subtitles | هذا ممتع، أكثر إمتاعا من المشاهدة من تلك الشجرة |
Bu dünyada adını bir ağaçtan alan tek ülkedir. | TED | وهذا البلد الوحيد في العالم الذي يحمل اسم شجرة. |
Hakim Roberts ağaçtan oyulmuş bir beyzbol sopasıyla özdeşleştirdi. | TED | بينما شبهه القاضي روبرتز بنحت مضرب بيسبول في شجرة |
Bu kadar büyük bir ağaçtan çok fazla kereste çıkıyor olmalı. | Open Subtitles | أنتم يجب أن تحصلوا على الكثير من الخشب من الأشجار الكبيرة |
Bilirsin, ağaçtan yere düşen ve... | Open Subtitles | تلك النكتة عن الأرنب الذي سقط من الشجرة وقال.. |
Yememeni emrettiğim ağaçtan mı yedin? | Open Subtitles | هل اكلت من الشجرة ألم آمرك ألا تأكل منها ؟ |
Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim. | Open Subtitles | المراة التي جعلتها معي هي اعطتني من الشجرة فأكلت |
Adem, karının sözünü dinlediğin ve ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetli oldu ve ondan, ömrünün her günü zahmetle yiyeceksin ve sana diken ve çalı bitirecek. | Open Subtitles | آدم لأنك سمعت لقول امرأتك وأكلت من الشجرة ملعونة الارض بسببك بالتعب تأكل منها كل ايام حياتك |
Beni çivilendiğim ağaçtan kurtardı. | Open Subtitles | حرّرني منْ المسمار ذلك الذي كان يدبّس لحمي على الشجرة |
Espriyi sana ben söyleyeyim bari. Goril ağaçtan düşünce... | Open Subtitles | ،دعيني أخبركِ بمغزى النكتة .. عندما يسقط الغوريلا من الشجرة |
Memur, yavru kedimi ağaçtan indirebilir misin? | Open Subtitles | ايها الضابط، ممكن أن تنزل قطتي بسيستي من فوق الشجرة ؟ |
Bazen de gökyüzünde yürüme denemeleri yaptık, ileri düzey teknikler geliştirdik; daha çok Spiderman gibi, ağaçtan ağaca atlayarak boşlukta süzüldük durduk. | TED | وقد مارسنا تقنيات متطورة مثل المشي في السماء، حيث يمكن أن تنتقل من شجرة لشجرة عبر الفضاء، نوعا ما مثل سبيدرمان. |
Maddelerin bu ağ üzerinden nasıl aktıklarını anlayabilmek için hadi şekerlere olgun bir ağaçtan komşu fidelere dolaşırlarken yaklaşalım. | TED | ولنفهم كيف تنساب المواد عبر هذه الشبكات، لنلقي نظرة مجهرية على السكريات، وهي تسافر من شجرة بالغة إلى شجيرة مجاور. |
Peki mantar neden kaynakları ağaçtan ağaca taşır? | TED | لكن لم ينقل الفطر الامدادات من شجرة لشجرة؟ |
Aslında ağaçtan oyulmaları gerekiyor ama bıçak almama izin vermiyorlar. | Open Subtitles | هم حقاً يجب أن يكونوا منحوتين من الخشب لكنهم لم يتركوني أمتلك سكين |
Çocuklar, bir dahaki sefere aklınızda olsun, bunları ağaçtan toplamıyoruz. | Open Subtitles | يا شباب، حاولوا أن تتذكروا بأنهم لا ينمون على الأشجار. |
Lindsay kendi yatağında uyumak üzere ağaçtan ayrıldı... ve Johnny Bark'da onu uyandırmak için ağaçtan ayrıldı. | Open Subtitles | ليندسى غادرت الشجره حتى تنام فى سريرها و جونى بارك غادر الشجره حتى يقيظها من النوم |
Çok doğru. Onun, Olimpos Dağı Eteğindeki 1000 yıllık bir ağaçtan yapıldığını söylüyorlar. | Open Subtitles | هذا صحيح ، الناس تقول أنه صنع من شجره عمرها الف سنة |
Guatemala'da kahve topladığım zamanlarda, taze kahve yapardık yani ağaçtan yeni toplanmış olurdu. | Open Subtitles | عندما كنت في غوالامالا كنا نجمع حبوب القهوه لكي نعد القهوه مباشرة علي الاشجار |
bu coldwood. dünyadaki en iyi sörf tahtaları bu ağaçtan yapılır. | Open Subtitles | إنه خشب زان. أفضل ألواح تزحلق في العالم تصنع منه. |
Böyle çatal gibi ağaçtan bir aleti vardı, onunla su arardı. | Open Subtitles | كان لديه عصا خشبية تشبه الشوكة كان يحفر ليبحث عن المياه |
Çitlerin kesiştiği yer saat 4 yönünde, şu gür ağaçtan bahsediyorum. | Open Subtitles | تقاطع الخطوط، 04: 00، أعلى الشجر الكثيف. |
Rüzgar, Billy'i tutunduğu ağaçtan uçurmuştu. | Open Subtitles | لذا بيلي نُفِخَ حقّ خارج تلك الشجرةِ. |
Sadece ağaçtan yapılmış kazığın işe yaradığını sanıyordum. O sadece söylenti. | Open Subtitles | اعتقد انه يجب ان يكون شئ خشبي او مشابه له. |
Aslında, bu doğru, burada görebileceğiniz tek şey, bulunduğumuz yerdeki büyük bir oyuk ve kırılmış birkaç ağaçtan ibaret. | Open Subtitles | أساسا ذلك صحيح، الشئ الوحيد الذى يمكن أن تراه حيث كنا هو حفرة كبيرة فى الأرض وبعض الأشجارِ المَكسورة |
Sahildeki ağaçtan şey! | Open Subtitles | الشيء الخشبي الموجود على الشاطئ |