Bir sonraki çalışma bir nesne, aynı zamanda bir tür ses enstrümanı. | TED | إن المشروع التالي هو غرض، الذي هو أيضاً نوع من الآلات الصوتية. |
Karşılaştığım zorluklara bakıldığında, sadece önceden tahmin etmek değil, aynı zamanda beklenmedik durumlar için önlemler tasarlamak da çok önemli. | TED | الآن، بالنظر إلى نوعيّة التحدي الذي يواجهني، من الجوهري ليس فقط أن أتنبأ بل أيضاً ان أُصمم دفاعات لغير المتوقع. |
aynı zamanda tüm ülkenin dönüşümüne şahit olduğumuz için de çok şanslıyız. | TED | ولكن بعد ذلك نحن أيضا محظوظون جدا لنشهد التحول في البلد كلها. |
CA:Ve aynı zamanda Afrika'da bir kaç proje üzerinde çalışıyorsun değil mi? | TED | ك أ: و هل تعمل أيضا فى قارة أفريقيا على عدة مشروعات؟ |
Aydınlatma görevini yerine getiriyor, ama aynı zamanda, bu veriyi transfer edebiliyoruz. | TED | انه يؤدي وظيفة الاضاءة لكن في نفس الوقت نستطيع بث هذه البيانات |
Vücudumuzu çalıştırır ama aynı zamanda da bir güç türü. | TED | هو ما يحرك أجسادنا، لكنه أيضًا شكل من أشكال القوة. |
Sadece ekonomide değil, aynı zamanda yaşam standartları açısından da. | TED | ليست الاقتصاديات وحدها و لكن ايضا من حيث الظروف المعيشية |
aynı zamanda aşırı tutuculuğa da meydan okumalıyız çünkü terörün kaynağını oluşturan ideolojidir. | TED | يجب أيضاً أن نتحدى الأصولية، لأن الأصولية هي الفكر الذي يغذي هذا الإرهاب. |
Verilerimiz üzerindeki kontrolümüzün çoğunu kaybettik, aynı zamanda, özel yaşamımızı da. | TED | ما حصل هو أننا فقدنا السيطرة على البيانات و أيضاً خصوصيتنا. |
aynı zamanda, salgını ilk başlangıç zamanında görebileceğimiz bir yer. | TED | وتمكن أيضاً من كشف بداية إنتشار الوباء في وقت مبكر. |
Bu sadece sağduyu değil aynı zamanda ticari anlam ifade eder. | TED | إنه ليس مجرد تفكير سليم، بل يجعل التجارة ذات معنى أيضاً. |
Herkesin ikonu, ama aynı zamanda İtalyan Rönesans tabloları küratörü olan birinin kafasındaki imge, ki o zamanlar işim oydu. | TED | كانت أيقونة بالنسبة للجميع، بل أيضا بمثابة الوصي على لوحات عصر النهضة الإيطالية، وهو المنصب الذي كنت أشغله حين ذاك. |
aynı zamanda nasıl lider olunacağını öğrenip girişimcilik vasıflarını geliştirecekler. | TED | بل سيتعلمون أيضا كيف يصبحون قادة، وسيطورون مهاراتهم كرجال أعمال. |
aynı zamanda yabancıları uzak tutmak için nöbet evleri oluşturuyor. | TED | وقد قاموا أيضا ببناء بيوت حراسة لحماية أنفسهم من المتطفلين. |
Fakat aynı zamanda biz Arab mirasıyla da yeniden bağlantı kuruyoruz. | TED | ولكن في نفس الوقت نحن نعيد الارتباط ونؤكد اهمية تراثنا العربي. |
Çünkü biliyorsunuz ki sizinle aynı zamanda bağıran sekiz kişi var. | TED | لأنكم تعرفون، أن هناك 8 أشخاص آخرين يصرخون في نفس الوقت. |
Demokrasi ve tiyatronun antik Yunan ile aynı zamanda ortaya çıkması tesadüf değil. | TED | ليس هنالك مصادفة بأن الديموقراطية والمسرح ظهروا في نفس الوقت في أثينا القديمة. |
aynı zamanda posta kodunun genetik kodumuzu da şekillendirdiğini öğreniyoruz. | TED | ونتعلم أيضًا أن الرمز البريدي يقوم فعليًا بتشكيل الرمز الوراثي |
Burada gördüğünüz gibi Pleurobot yürüyebiliyor ve ileride göreceğiniz gibi aynı zamanda yüzüyor. | TED | كما ترون هنا، بليوروبوت يستطيع المشي، و سترون لاحقًا، أنه يستطيع السباحة أيضًا. |
Biliyor musunuz halkım ölürken aynı zamanda kültürüm de ölüyor. | TED | و في الوقت نفسه، كما يموت شعبي، ثقافتي ايضا تموت. |
Çünkü bence Amerikalı öğrenciler yemek yerken aynı zamanda nefes de alabilmeli. | Open Subtitles | الطلاب الأمريكيّين لديهم الحق بأن يتناولوا طعام الغداء و يتنفسوا بنفس الوقت |
aynı zamanda bunun çok eziyetli bir iş olduğunu da hesap edersiniz. | TED | وربما بعضكم يأخذ بعين الاعتبار ايضاً الآلام الشديدة الناتجة عن ذلك الرقص |
aynı zamanda dünyaya farklı bir şekilde adapte olmanızı sağlayan beyninizdeki öğrenme merkezlerini harekete geçiriyor. Bulgularımıza göre daha pozitif olabilmek için beyninizi | TED | بل تنعكس على جميع مراكز التعلم في عقلك نمكنك من التكيف مع العالم بصورة مختلفة وجدنا أن هناك طرق يمكنك بها تدريب عقلك |
Teklifleri geri çeviriyorum. aynı zamanda bu lanet eve tıkılıp kaldım. | Open Subtitles | رفضت عروض، وفي الوقت نفسه أنا عالقة في هذا البيت السخيف |
Adamın amına koyuyor fakat aynı zamanda çakı gibi ayakta tutuyor. | Open Subtitles | لذا إنه يريح بالك , ويجعلك تتابع حياتك في الوقت ذاته |
Hayvanların etini aynı zamanda gübre olarak kullanır, yüzgeçlerini de keserlerdi. | TED | وأعتادوا ان يستخدمو اللحم كذلك في الأسمدة وأيضا تُضرب اسماك القرش |
Bunun yerine, alternatifler aşağı yukarı aynı değerde, değerleri aşağı yukarı aynı düzeyde ama aynı zamanda da farklı çeşitlerde değere sahip. | TED | بدلًا عن ذلك، فإن البدائل هي بنفس حارة القيم، بنفس رابطة القيم، بينما تكون في ذات الوقت مختلفة جدًا في نوع القيمة. |
Az önce, mesleğe seninle aynı zamanda adım atan adamı gördün. | Open Subtitles | لقد رأيت لتوك رجلا بدأ عمله المهنى فى نفس وقت بدايتك |
Seks önemli ama aynı zamanda büyütülecek bir şey değil. | Open Subtitles | ممارسة الجماع امر كبير , وايضا ليس بذلك الامر الجلل |