Yaptığımız şeyle başa çıkmak için bir yol bulmak zorundayız. | Open Subtitles | سيجب على جميعنا أن نجد طريقةً للتعامل مع ما فلعناه |
çevreyle farklı çekillerde başa çıkmak, çevredeki kaynakları farklı çekilde kullanmak. | TED | تعلّم طرقٍ جديدةٍ لاستكشاف الوسط، طرقٌٍ جديدةٌ للتعامل مع المحيط. |
Peki neden bizim sihirli ortaya çıkarmak ve onları bizimle başa çıkmak için zorlayamaz? | Open Subtitles | إذن لم لا نفضح سحرنا و نجبرهم على التعامل مع الأمر |
Manta sorunuyla başa çıkmak istiyorsak başlangıç noktasına gitmemiz gerektiğini farkettik. | Open Subtitles | أدركنا إذا كنا ستعمل على التعامل مع قضية مانتا، كان علينا أن نذهب إلى نقطة الصفر. |
Bu acı verici deneyimleri yüzeye ne kadar çok getirirsek... onlarla başa çıkmak o kadar kolay olur. | Open Subtitles | كلما جئنا بهذه الخبرات المؤلمة فى الصدارة كلما أصبح التعامل معها أسهل |
Her şey aynı anda yıkılmaya başladığında başa çıkmak çok zor. | Open Subtitles | عندما يأتي كل شيء يسقط في نفس الوقت من الصعب جدا التعامل معها. |
Bu olayla tek başına başa çıkmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | -لا يتعيّن أنّ تحملي ذلك على كاهلكِ وحدكِ . |
Ve gerilim yükseldiği zaman, zaten o diyaloğu kurmuşlardı ve bu farklı sorunlarla başa çıkmak için bir kuvvetti. | TED | وعندما يزداد التوتر, يكونو قد بدأوا ذلك الحوار وذلك مصدر قوة للتعامل مع القضايا المختلفة |
Bu tür şeyleri aşmak için gerçekten çok uğraşıyoruz, o yüzden de sahne heyecanıyla başa çıkmak için yeni bir yönteme ihtiyacımız var. | TED | أقصد أننا نحاول بجد التخلص من عادات كهذه لذا يلزمنا طرق جديدة للتعامل مع مشكل التوترعلى الخشبة |
Bu sorunlar ile başa çıkmak için gereken kaynakların kıtlığı gittikçe büyüyor. Bugün, son derece gelişmiş bir dünyada tüm bu mali sorunlar ile karşı karşıyayız. | TED | تأمين المصادر للتعامل مع هذه المشكلات هو فقط للنمو بالتأكيد في العالم المتقدم اليوم مع كل المشاكل المالية التي تواجهنا |
Gerçek saldırgan geldiğinde vücudumuz, aşıyla başa çıkmak için hızlıca bir bağışıklık tepkisi oluşturarak, enfeksiyonu etkisiz hale getirir. | TED | وحين يتسلل الدخيل الحقيقي الجسم يزيد الأجسام المضادة بسرعه للتعامل مع ذلك اللقاح ويحد من العدوى. |
Fakat veterinerler tay reddetme sendromu ile başa çıkmak için bir müdahale yöntemi geliştirdiler: Kısrakta oksitosinin arttırılması. | TED | ولكن الأطباء البيرطيين قد لجأوا إلى تدخل للتعامل مع أعراض رفض هذا المُهر يتضمن زيادة الأوكسيتوسين لدى الفرس. |
Beyin ani hareketle başa çıkmak için çok hassas. | TED | الدماغ لا يزال هشًا للغاية للتعامل مع حركة مفاجئة. |
Böyle insanlarla başa çıkmak konusunda bayağı yetenekliyimdir. | Open Subtitles | أنا معتادة على التعامل مع أناس مثلهم |
Bu sorunlarla başa çıkmak için fazla genciz ama onlar, sorunları üzerimize fırlatmaktan vazgeçmiyorlar bir çözüm bulmak için bizi düşünmeye zorlamalarına dek. | Open Subtitles | نحن صغار جداً على التعامل" "مع مثل تلك المشكلات ولكن كنا نثق بأنفسنا" "حتى فكرنا أخيراً في حل |
İş hayatıyla başa çıkmak çok zormuş herhalde. | Open Subtitles | لابد ان بيئه العمل اصبح من الصعب التعامل معها |
Bununla başa çıkmak için bekleyemedin! | Open Subtitles | أنت كولدن وأبوس]؛ ر الانتظار بالنسبة لي التعامل معها مثل سألت! |
Bununla başa çıkmak zorundasın. | Open Subtitles | عليك أن تكوني قادرة على التعامل معها |
Bu olayla tek başına başa çıkmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | -لا يتعيّن أنّ تحملي ذلك على كاهلكِ وحدكِ . |