Sörf fuarı, gelip seni bulmak için iyi bir bahaneydi. | Open Subtitles | معرض ركوب الامواج كان عذراً جيداً لكي اتي واجدكِ |
Evdeydim ve çocuk bezi gerekiyordu... gider alırım dedim ama aslında bir bahaneydi. | Open Subtitles | كنتُ في المنزل واحتجنا إلى حفائظ وحينها قلت أنني سأذهب لكنه كان عذراً فقط |
Esas ihtiyacım olan konuşabilmek için bir bahaneydi. | Open Subtitles | لكن ما أحتجته حقاً كان عذراً لنتكلم |
Belki de internetle yetişip her oyun parmaklarının ucunda olan nesilden kaçınmak için bir bahaneydi? | Open Subtitles | أو أنها مجرد عذر لتفادي جيل من اللاعبين, كبروا مع الإنترنت و صارت كل لعبة بمتناول أيدهم؟ |
Bay Mehra'nın onunla yemeğe çıkması sadece bir bahaneydi. | Open Subtitles | السيد ميهرا هو ساخن تناول الغداء معها، وقالت انها مجرد عذر آه. |
Uyduruk bir bahaneydi. | Open Subtitles | إبتعد عني ذلك كان عذراً مزيفاً |
Oscar'ın talihsizliği, "yanlış ikizi aldınız" popüler bir bahaneydi. | Open Subtitles | لسوء حظ (أوسكار), جملة "أمسكت بالتوأم الخطأ", كان عذراً شائعاً لقد أمسكت بالتوأم الخطأ |
İtiraf etmeliyim. Seninle tanışmak için o bir bahaneydi. | Open Subtitles | على أن أعترف لقد كان مجرد عذر لمقابلتك |
Bunu söyledim ama bu sadece bir bahaneydi. | Open Subtitles | قلت هذا لكنه كان مجرد عذر |
Bu, kalmak için bir bahaneydi. | Open Subtitles | كان هذا مجرد عذر للبقاء. |