Şu anda içinde bulunduğumuz ikinci basamak, sayfaları bağlama fikriydi. | TED | المرحلة الثانية التي نحن فيها الآن هي فكرة تشبيك الصفحات. |
Üstünde bulunduğumuz dünyanın ahlak ve insan doğası üzerine derin sorularla doldurulmuş bir olduğunu hissediyoruz. | TED | نشعرُ حقًا بأن الأرض التي نحن فوقها هي أرض مكتظة بالأسئلة العميقة حول الطبيعة البشرية والأخلاقية. |
Ancak konuşmamın sonunda bunu düzeltecegim ve uzun süredir içinde bulunduğumuz bu yanlışı düzeltmek için size bir umut ışığı vereceğim. | TED | ولكنّي سأجعله أفضل في النهاية، وسأقدم لكم الجانب المشرق لإصلاح هذه الفوضى التي نحن فيها من مدة طويلة جدًا. |
içinde bulunduğumuz dünya ile ruhlar alemi arasında herhangi bir engelin bulunmadığıdır. | Open Subtitles | إذا جاز التعبير بين العالم الذي نحن فيه و بين عالم الأرواح |
Biz içinde bulunduğumuz yeri ısıtmaya çalışıyoruz, ve bütün ısı pencereden çıkıp gitmeye çalışıyor. | TED | نحن نحاول تسخين المكان الذي نحن فيه، وكل ذلك يحاول الخروج من النافذة. |
Bizi bulabilmeleri için bulunduğumuz yerden ayrılmamalıyız. | Open Subtitles | ماذا؟ ماذا؟ علينا البقاء مكاننا كي يتمكنوا من إيجادنا |
bulunduğumuz mevkiinin yaklaşık 700 m doğusunda bir duman bulutu görüyorum. | Open Subtitles | ارى اعمده دخانيه على بعد حوالى 800يارده من موقعنا الحالي |
bulunduğumuz yerle çekilme bölgesi arasındaki ağaçlıkta Yankiler var. | Open Subtitles | هناك غزاة شماليون في ذلك الجمع من الأشجار بيننا، حوصروا هناك بعد الإنسحاب |
Olan biten ne varsa içinde bulunduğumuz bu boktan işlerin hepsinin Julie Mao'yla ilgisi var. | Open Subtitles | أتعلمين ، كل شيء يحدث بالخارج هُناك كل ذلك الهُراء العاصف الذي نمر به كل تلك الأمور لها علاقة بتلك الفتاة |
Yavaşlamak, vücudu dinlemek, içerisinde bulunduğumuz ana gelmekle alakalıdır. | TED | وهو يتعلّق بالتمهّل، والاستماع لاحتياجات الجسد، التي نحن بحاجتها في تلك اللحظة بعينها. |
İçinde bulunduğumuz bu kafesler biz buraya geldikten sonrasına kadar yapılmamışlardı. | Open Subtitles | هذه الأقفاص التي نحن فيها لم تبنى إلا بعد أن أصبحنا هنا |
Bu kısım, şu anda bulunduğumuz iç mekanizma ve ve bu da dış çeperi. | Open Subtitles | ، فهذه الميكانيكية الداخلية التي نحن بها الآن و الدرع الخارجي |
O adam bizim bulunduğumuz anda, | Open Subtitles | إنه داخل نفس اللخظة التي نحن بها الرجل الذي قتل ابني |
O konuşmak için burada bulunduğumuz konulardan biri. | Open Subtitles | هذه إحدى الأشياء التي نحن هنا للتحدّث بشأنها |
Çocuklar içinde bulunduğumuz karışıklık için.. | Open Subtitles | يا رفاق سأعتذر الآن عن الفوضى التي نحن بها |
Şu anda bulunduğumuz durumun aynısında bulunuyor olurduk. | Open Subtitles | و سنكون في نفس الحالة التي نحن عليها الآن |
Öyle sanıyorum ki, bilinçle içinde bulunduğumuz durumda işte böyle birşey. | TED | حسنا أعتقد أن شيء من هذا القبيل هو الوضع الذي نحن فيه فيما يتعلق بالوعي. |
Ama bunun, insan kaçakçılığı açısından içinde bulunduğumuz dağınık ve bitmemiş durumu yansıttığını düşünüyorum. | TED | و لكني أعتقد أنها تعكس حالة الفوضى والوضع غير المكتمل الذي نحن فيه، عنما يتعلق الأمر بالاتجار بالبشر. |
Senin gibi kıvrak zekâlı biri... içinde bulunduğumuz karmaşık durumu muhakkak kavrar. | Open Subtitles | بالتأكيد يستطيع عقلك الحكيم تفهّم الموقف المعقد الذي نحن فيه. |
Bizi bulabilmeleri için bulunduğumuz yerden ayrılmamalıyız. | Open Subtitles | علينا البقاء مكاننا كي يتمكنوا من إيجادنا |
Bizi bulabilmeleri için bulunduğumuz yerden ayrıImamalıyız. | Open Subtitles | -علينا البقاء مكاننا كي يتمكنوا من إيجادنا |
bulunduğumuz yerin güneybatısında ufka yakın bir noktada. | Open Subtitles | ،منخفضة جدا في الأفق .في الجنوب الغربي من موقعنا الحالي |
bulunduğumuz yerle çekilme bölgesi arasındaki ağaçlıkta Yankiler var. | Open Subtitles | هناك غزاة شماليون في ذلك الجمع من الأشجار بيننا، حوصروا هناك بعد الإنسحاب |
Olan biten ne varsa içinde bulunduğumuz bu boktan işlerin hepsinin Julie Mao'yla ilgisi var. | Open Subtitles | كل شيء يحدث بالخارج هُناك ، كل هذا الهُراء الذي نمر به " كل تلك الأمور لها علاقة بها ، " جولي ماو |