Ben konuşurken oturup dinlemekle bu iş yürümez. | Open Subtitles | إنها ليست كافية للحديث , لديك الإستماع علاوة على ذلك |
Tvde hastayı dinlemekle bahsettiğin her şey saçmalık mıydı? | Open Subtitles | ذلك الكلام الذي قلتيه عن الإستماع للمرضى .. هل هذا كله هراء للتلفاز فقط؟ |
Telsiz dinlemekle meşguldün, umarım? | Open Subtitles | ماذا؟ مشغول في الإستماع أجهزة الإتّصال، كما آمل. |
Onunla saatlerce konuştum ve sadece onu dinlemekle kalmadım. | Open Subtitles | لقد تحدثت اليها لأكثر من 4 ساعات, وفعلت ما هو اكثر من الأستماع لكلامها |
Mahkeme, yasa sayesinde, talebini dinlemekle yükümlü. | Open Subtitles | القانون يجبر المحكمة على الاستماع لدعوتك |
Evet. Seni dinlemekle salaklık ettim. | Open Subtitles | ــ نعم, وكنتُ غبيه لأني أصغيتُ لك |
Gözünün önünde duruyordu ama sen diğer insanları dinlemekle meşguldün. | Open Subtitles | لقد كان يتواجد هُناك أمامك مُباشرةً لكنكِ كُنتِ مشغولة للغاية بشأن الإستماع إلى الأشخاص المُتواجدين بالكرسي الآخر |
Ve hatırlıyorum 12 yaşındaydım ve timpani ve perküsyon çalmaya başlamıştım, ve öğretmenim dedi ki, "Peki, bunu nasıl yapacağız? Biliyorsun, müzik tamamen dinlemekle ilgili." | TED | وتذكرت حينما كنت في سن ال 12، وبدأت في لعب القرع والطبلة، وقد قال معلمي، "حسناً، كيف ستقومين بفعل هذا؟ تعرفون، الموسيقى تدور حول الإستماع." |
Seni dinlemekle en büyük hatayı yaptım! | Open Subtitles | الإستماع لك هو أكبر خطأ قمت به |
Bunun dinlemekle uzaktan yakından alakası yok. | Open Subtitles | هذا لايبدو أي شيء مثل الأستماع |
Benim de seni dinlemekle işim yok artık! | Open Subtitles | . لأني أنتهيت من الأستماع |
Mahkeme, yasa sayesinde, talebini dinlemekle yükümlü. | Open Subtitles | القانون يجبر المحكمة على الاستماع لدعوتك |
Senin yanıldığın, benim de en başında seni dinlemekle hata ettiğim bir açıklamada bunlara dahil. | Open Subtitles | بما في ذلك واحد مفاده أنّك كنتِ مخطئة وكنت مخطئةً لأنني أصغيتُ لك (الوداع يا (كاري |