dolaylı delillere rağmen, Tesla'nın fikirlerinin ya da planlarının Stratejik Savunma Girişimi'nde kullanıldığına doğrudan işaret eden bir kanıt yoktu. | Open Subtitles | على الرغم من الأدلة الظرفية لا يوجد دليل مباشر على أن أفكار أو خطط تيسلا استخدمت في مبادرة الدفاع الاستراتيجي |
Bu da birlikte olmak için dolaylı bir istek örneği mi? | Open Subtitles | هل هذا هو مثال آخر على طلب غير مباشر للعلاقات الحميمة؟ |
Buna post sembolik iletişim diyorduk, çünkü tecrübe ettiğiniz bir şeyi doğrudan ortaya çıkarmak gibi olacaktı, dolaylı yoldan sembollerle onu anlatmak artık olmayacaktı. | TED | أطلقنا عليه تواصلاً لما بعد الرمزيّة لأنه سيكون وصفًا لتجاربك بشكل مباشر عوضاً عن استخدام الرموز للتعبير عن الأشياء. |
Hava aracına bombayı koyanın siz olduğunu neden göstererek dolaylı bir dava açabiliriz. | Open Subtitles | يمكننا أن نجعلها قضية ظرفية انه المكان الذي تم فيه تسليح الطائرة بدون طيار |
Onlara bunları diyor. dolaylı şekilde bunları diyor. | TED | هذا ما يتم طلبه من أطفالنا الذكور اليوم.. يطلب منهم ان يكون اناثاً بصورة غير مباشرة |
Fakat oldukça güçlü dolaylı kanıtımız var. Sadece yeterli değil. | Open Subtitles | لكن لدي دليل ظرفي قوي فقط غير كافي |
Bizim kaderimiz her gün direkt veya dolaylı olarak dayandığımız milyonlarca türe bağlı. | TED | مصائرنا مرتبطة للأبد بملايين من هذه الأجناس نحن نعتمد عليها اعتماداً مباشراً وغير مباشر كل يوم. |
Böyle durumlarda başka kişilerin kullandığı stratejileri araştır: Doğrudan atak mı yoksa dolaylı yoldan mı? Koalisyon mu yoksa karizmatik otorite mi? | TED | ادرس الاستراتيجيات التي يستخدمها الآخرون في مثل هذه الحالات: هجوم مباشر أم مراوغة، تحالفات أم سلطة كاريزمية، |
Ben utanarak, dolaylı bir şekilde, sinsi olmamaya çalışarak. | TED | أنا باستحياء, بشكل غير مباشر, أحاول أن لا أكون ماكرا |
Ve, oldukça sanatsal ve dolaylı bir yönden, yalnız bu soruyla ilgili. | TED | وكله يدور حول هذا السؤال، إنه فني جداً ونوع غير مباشر من الطرق. |
Tutuklanınca,beni kiralayanlar için dolaylı bir tehdit haline geldim. | Open Subtitles | إذا قُبض على سأصبح تهديد غير مباشر إلى من طلب القتل |
Yerleşimlerdeki açlıkla yaşatılan, dolaylı şiddetten bahsediyorum. | Open Subtitles | أنا أتحدث عن العنف الغير مباشر والذي يتوغل المجاعة في البلدات |
Aslında anne, dolaylı olarak örtüyordum. | Open Subtitles | في الحقيقة أنا أغطي ذلك بشكل غير مباشر أمي |
General, dolaylı olarak bundan biz sorumluyuz. | Open Subtitles | جنرال، نحن مسؤولين بشكل غير مباشر عن هذا |
- dolaylı olarak sorumluyum, O'Neill. - Kes şunu. | Open Subtitles | أنا المسئول بشكل غير مباشر, أونيل توقف عن ذلك. |
dolaylı bilirubinde artış, serum haptoglobinde düşüş. | Open Subtitles | تصاعد غير مباشر بإفرازات الصفراء بروتين مصل الدم منخفض |
Abboud'un katilini bulana kadar, elimizde olan tek şey avukatların savuşturabileceği dolaylı kanıtlar. | Open Subtitles | ما لم نتمكن من الحصول على قاتل عبود، كل ما لدينا هو ظرفية الأدلة التي سنحصل عليها لويرد اواي لا تقلق. |
Hava aracına bombayı koyanın siz olduğunu neden göstererek dolaylı bir dava açabiliriz. | Open Subtitles | يمكننا أن نجعلها قضية ظرفية انه المكان الذي تم فيه تسليح الطائرة بدون طيار |
Karanlık madde bulmanın bir yolu daha var, bu da dolaylı yoldan. | TED | هناك طريقة أخرى للبحث عن المادة المظلمة، وهي غير مباشرة. |
Kanıtlar bir şeyler kanıtlıyor. dolaylı kanıtlar. | Open Subtitles | مالدليل بضعيف، إنّه دليل ظرفي. |
Dört dereceyi düşünerek geriye bakarsak, bunun sadece doğrudan değil aynı zamanda dolaylı olarak da etkilerini göreceğiz. | TED | اذن، إذا رجعنا للوراء وفكرنا في الدرجات الأربع، ليس فقط التأثير المباشر، ولكن أيضا بعض التأثيرات غير المباشرة. |
dolaylı bir şekilde insanları ezmekten hoşlanıyor mu ne? | Open Subtitles | تحبُ سحب الناس إلى الأسفل بطريقة ملتوية و غريبة |
Buraya eski işvereni tarafından yerleştirildiğine dair dikkate değer dolaylı kanıtlar var. Henüz kesin kanıt yok. | Open Subtitles | حسناً، هناك أدلة ظرفيّة كثيرة أنّه قد زُرع هنا بواسطة شركته السابقة. |