Endişe edecek bir şey yok demek aptalca olur. | TED | ومن الغباء القول أنه لايوجد شيء يدعو للقلق. |
Lois, söz; her şey yoluna girecek. Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أعدكِ أن كل الأمور على ما يرام، لا شيء يدعو للقلق |
Ona bakınca başka bir dünyaya kaçmama yardım edecek bir şey istiyorum. | Open Subtitles | عندما نظرت اليها اردت شيء من شأنه ان يساعدني للهرب لعالم اخر |
Dert edecek bir şey olmadığını söylemiştim sana. | Open Subtitles | لقد أخبرتكِ أنه لا يوجد داعي للقلق |
Hayır, inkar edecek bir şey olduğunu inkar ediyorum. | Open Subtitles | لا، بل أنكر أنّ هناك شيء يستدعي الإنكار |
Eminim ki endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أنا متأكدة بأنه ليس هناك . ما يدعو للقلق |
Evet, kesinlikle endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أجل، لا شيء لنقلق بشأنه بالتأكيد |
Geliyorum. Beni düğün yaptığıma pişman edecek bir şey yapma sakın. | Open Subtitles | أنا آتٍ لاتفعلي شيء يجعلني أندم على هذا العرس |
Havalimanından çıkartılıp buraya getirilmeyi hak edecek bir şey yapmadım. | Open Subtitles | لم أفعل أي شيء يستحق أن يُقبض عليّ في المطار وأُحضر إلى هنا |
İyi ama, merak edecek bir şey yok. Kapamam gerek. - Görüşürüz. | Open Subtitles | هو بخير، لا شيئ يدعو للقلق ، لكن يجب علي الذهاب |
Artık merak edecek bir şey kalmadı. | Open Subtitles | أنت ستترك البلاد |
"Burada endişe edecek bir şey yok" diyorsun ve sonra Paris'te ananas olduğunu söylüyorsun. | Open Subtitles | انتي تقولين، انه شيء واضح لا شيء يدعو للقلق وبعد ذلك انه اناناس في باريس |
Endişe edecek bir şey olmadığına eminim. | Open Subtitles | أنا متأكد من أنه لا شيء يدعو للقلق |
İçeride endişe edecek bir şey olmadığını söyledi. | Open Subtitles | قالت انه لم يكن شيء يدعو للقلق بالداخل |
Endişe edecek bir şey yok, hayatım. | Open Subtitles | لا شيء يدعو للقلق .. |
Seni ömür boyu hapse mahkum edecek bir şey soygun haberlerini, söylentileri yanan evin içinde gördüğü şeyle birleştirdi. | Open Subtitles | شيء من شأنه أن يُرسلك إلى السجن لمدى الحياة عندما يرى تقارير الأخبار عن السرقة وسيربط معاً ما رآه داخل ذلك المنزل. |
Bu insanlara gerçekten yardım edecek bir şey. | Open Subtitles | شيء من شأنه مساعدة أولئك الناس |
Merak edecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد داعي للفضول |
Hayır, inkar edecek bir şey olduğunu inkar ediyorum. | Open Subtitles | لا، بل أنكر أنّ هناك شيء يستدعي الإنكار |
Merak edecek bir şey yok. | Open Subtitles | ليس هناك ما يدعو للقلق |
Merak edecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا, لا, لايوجد شيء لنقلق بشأنه |
Beni, bu adamın hapse dönmesinden daha mutlu edecek bir şey olamaz. | Open Subtitles | لا شيء يجعلني أسعد من رؤية هذا الرجل يعود للسجن. |
Ama her şey ortaya çıktıktan sonra, en başta endişe edecek bir şey olmadığını anladım. | Open Subtitles | ولكن الأن بما أن الحقيقة ظهرة للعلن أدركت بأنه لم يكن هنالك شيء يستحق القلق بشأن البدء معه |
Merak edecek bir şey yok. Selam. | Open Subtitles | لا شيئ يدعو الى القلق مرحبا BDI |
Artık merak edecek bir şey kalmadı. | Open Subtitles | أنت ستترك البلاد |