Bu civarda egzotik yemek bulmak makarna bulmaktan daha kolaydır. | Open Subtitles | في هذا الحي، سهل العثور على الطعام الغريبة عن المعكرونة |
egzotik çay takıntısı mı yoksa kadehlerce tek malt içebilmesi mi? | Open Subtitles | هوسها بأنواع الشاي الغريبة أو قدرتها على شرب حبات الشعير المنفردة. |
Bana gösteriş yapmak için o egzotik şeylerden yedi herhalde. | Open Subtitles | أعتقد أنــه أكل بعضا من تلك الأشياء الغريبة ليستعرض وحسب |
Benim durumumda, büyüdüğüm zaman ve yerlerde Afrika'da elma egzotik bir meyveydi. | TED | في حالتي الخاصة، عندما وحيثُ ترعرعتُ في أفريقيا، كانت التفاحة فاكهة غريبة. |
Heyecan verici bir cumartesi akşamında egzotik yemeği Cheerios'u zevkle yiyor. | Open Subtitles | يستمتع بوجبة غريبة عبارة عن رقائق ذرة في ليلة سبت مثيرة |
Evet, ben daha egzotik yerlerden bahsediyorum. Yurtdışı bile olabilir. | Open Subtitles | حسناً, كنت أفكر بشئ ما أكثر غرابة, ربما في الخارج |
Ana yayın kuşağında yayınlanan beş tane programı var. her birinde bol miktarda egzotik sağlık önerilerinde bulunuyor. | TED | تملك أكبر خمس برامج شهيرة على التلفاز، تعطي الكثير من النصائح الصحية الغريبة والبراقة. |
Birçok ülkeye gidip bunun gibi fotoğraflarla dönüyoruz: Tamamen sıkıntılı, yerinden edilmişler, aç insanlar, çocuk işçiler, egzotik kareler. | TED | حيث نسافر للخارج ونجلب صورًا كهذه: عن المنكوبين، أو النازحين، أو الجوعى، أو عمالة الأطفال، أو الأشياء الغريبة. |
Ve bu bulutlar, daha nadir olan bu bulutlar, bize, egzotik şeylerin de her gün bulunabileceğini gösterirler. | TED | وهذه السحب، هذه السحب الأكثر ندرة، تذكرنا بأنه يمكننا العثور على أشياء الغريبة في حياتنا اليومية. |
Ve tabii ki de Hawaii, 'özgün ekosistemin' genel algı hâline geldiği, egzotik türlerin tamamıyla hâkimiyet kurduğu yerlerden. | TED | وبالطبع، معظم هاواي، حيث الأنظمة البيئية الجديدة هي العادة، حيث تسيطر الكائنات الغريبة سيطرة تامة. |
Bu egzotik malzemeyle ne yapabileceğimi düşünmeye başladım, metal halkalar, üstte ve altta. | TED | كنت أحاولٌ معرفة ما يمكنني عمله مع هذه المادة الغريبة حلقة معدنية في الأعلى والأسفل. |
diye sorduklarında Aklınıza egzotik örnekler ya da fosillerin gelmesi gerekmez. | TED | لا تحتاج للتفكير ببعض الأمثلة الغريبة ، أو الحفريات. |
15 yıl ve birçok seferin ardından, şu an bile hiçbir insan bu egzotik derin yüzayaltı mikroplarının bir tanesini alıp petri kabında büyütmedi. | TED | حتى الآن، 15 سنة وعدة بعثات بعدها، لم يقدر أي إنسان قط على جعل هذه الميكروبات الغريبة تنمو في طبق بتري. |
Kayıp şehirleri, egzotik yolculukları ve her yeri kazmayı unutun. | Open Subtitles | لذلك إنسوا أى أفكار لديكم عن المدن المفقودة و الرحلات الغريبة و البحث فى أرجاء العالم |
O güneş lekeli ve bozuk ciltleri, Florida ve New Mexico gibi egzotik yerlerde müstehcen şeyler yaptıklarının bir göstergesi. | Open Subtitles | ولكن عندما كون الشمس لامست جلودهن هذا يعني أنهن قمن بأشياء مقرفة في أماكن غريبة مثل فلوريدا أو نيو مكسيكو |
Hidrotermal baca ve kaplıcalar gibi dünyanın egzotik yerlerinde serpiliyorlar. | TED | كما أنها تزدهر في أماكن غريبة على كوكب الأرض، مثل المنافس الحرارية المائية والينابيع الساخنة. |
Kontes Willie Piazza, Ritzi "zevk evi"nin sahibesi egzotik tatlısıyla ünlüydü. | Open Subtitles | الكونتيسَة ويلي بيازا، سيَدة الأناقة في رواية بيت المرح كانت مشهورةً بالنسبة لحلوى غريبة |
Yani, egzotik olmaları, türlerini sürdüremeyecek olmalarını göstermez. | Open Subtitles | أقصد أن كونها غريبة لا يعني أنها لا تتحمل الظروف القاسية |
Bu tablo bu denli egzotik olmasının yanında, günün birinde gözlemlere de dayandırılarak, diğer evrenlerin varlığı ortaya konulabilir. | TED | ومثل غرابة هذه الصورة من المحتمل ان تكون يوماً ما مرتكزة على الملاحظات التي تتبنى وجود اكوان اخرى |
Bu bir inek, bir kuzu, ya da daha egzotik bir hayvan olabilir. | TED | يمكن أن يكون هذا الحيوان بقرة، خروف، أو حتى شيء أكثر غرابة. |
egzotik dansözdüm, New York araba fuarında hosteslik yaptım. | Open Subtitles | لقد كنت راقصه غريبه مضيفه فى معرض نيويورك الآلى |
Polisler eski kocanızın egzotik yılan koleksiyonuyla ilgili konuşmak istiyorlar. | Open Subtitles | حسنا,يود رجال الشرطه التحدث معكى بشأن جمع زوجك للفصائل الغريبه. |
Yani böyle şeyler, ama aynı zamanda, Petra, Ürdün gibi uzak ve egzotik yerlere gidebilecek birisi. | TED | أشياء من هذا القبيل، و أريد كذلك شخصا يود الذهاب إلى الأماكن النائية، الأماكن العجيبة مثل البتراء، في الأردن. |
Hayır, sen fırsatlar ülkesinde, iyi şeyler yapmaya çalışan gizemli ve egzotik bir göçmensin. | Open Subtitles | أنت مهاجر غامض وغريب ترغب بالأفضل في أرض الفرص |