Şu ana kadar karşılaşmadığımız çok etkili bir silah sistemiyle uğraşıyoruz. | Open Subtitles | نحن نتعامل مع اكثر سلاح فعال لم نتعرف عليه من قبل |
Bu yüzden Meksika'da, vatandaşlar, büyük riski altında etkili bir çözüm inşa etmek için savaşıyorlar. | TED | إذا في المكسيك، المواطنون في خطر كبير يقاتلون من أجل حل فعال. |
Mo modeli, herkesin girişimci olduğunu varsayan, etkili bir dağılımı ve bilgi paylaşımını engelleyen modelden daha iyi olabilir. | TED | قد يكون هذا النموذج لمو أفضل من نماذج كل رواد الأعمال، الذي يمنع أي وسيلة فعّالة لنشر وتبادل المعرفة. |
Hayır. Bundan daha etkili bir plan yapacağın konusunda sana güveniyorum. | Open Subtitles | كلا، لدي الإيمان بقدرتك على تشكيل خطة فعالة أكثر عن هذه. |
Belki de vücudunuzda istemediğiniz şeylerin daha etkili bir şekilde atılmasını sağlayabilirsiniz. | TED | وربما تستطيع جعلها أكثر فعالية بتصفية الأشياء التي لا تريدها في جسمك. |
Şimdi, burada ne var, sanırım Gerçekten oldukça etkili bir park sensörüdür. | Open Subtitles | والآن، ما لدينا هنا هو مُستشعرٌ فعّال مفيد جدا أثناء عملية الركن |
Ve birisi duygularınızı etkili bir şekilde manipüle edebiliyorsa demokrasi yalnızca bir kukla gösterisinden ibaret olur. | TED | وإذا تمكن شخص ما من التلاعب بعواطفكم بشكل فعال ستصبح الديموقراطية عرض عرائس عاطفي. |
Bugün takımımız büyüdü ve Hasini etkisini kullanarak tümör büyümesini ve metastazı etkili bir şekilde hedef alacak kombine tedaviler geliştiriyoruz. | TED | اليوم، قد نما فريقي، ونستخدم تأثير حسيني لتطوير علاجات مركبة ستستهدف بشكل فعال نمو الورم والانبثاث. |
Müziğin içindeki duruluk bunu çok net ve etkili bir şekilde duymanızı sağlıyor. | TED | ونقاء الموسيقى يجعلك تستمع لها على نحو فعال جدًا. |
Bu, hücrelerin, enfeksiyonun bir kaydını tutmasını sağlıyor ya da iş arkadaşım Blake Wiedenheft'in deyimi ile CRISPR bölümü, hücrelerde etkili bir genetik aşı kartı konumundadır. | TED | وهو ما يتيح المجال للخلايا لتحتفظ بسجل من الإصابات وكما يروق لزميلي بليك وايدنهيفت أن يقول فإن موضع كريسبر هو كرت لقاحات جيني فعال في الخلايا. |
Bu pek etkili bir sistem değil, çünkü bu durumda ya bir baz düşüyor veyahut bir başkası ekleniyor. | TED | وهو نظام غير فعال بما يكفي، لأنه يقع أحياناً أن يُسقِط قاعدة أو يضيف أخرى. |
Bu her gün, her yerde, sıradan insanlar, yetkililer ve kurumlar tarafından, oldukça etkili bir şekilde yapılıyor. | TED | إنّه يحدث، كلّ يوم، في كلّ مكان من قبل أشخاص عاديّين، موظفين رسميّين، مؤسّسات، بطريقة فعّالة. |
Bir gün, tükenecekler ve henüz onların yerini alacak etkili bir keşif yapmadık. | TED | فيوماً ما، وبكلّ بساطةٍ ستَنفذ، ولم نكتشف لبعضها بعدُ بدائلَ فعّالة. |
Çoğunun askeri eğitimi yoktu fakat Spartaküs'ün zekice taktikleri ile etkili bir gerilla gücüne dönüştüler. | TED | كثير منهم غير مدربين، لكن تكتيكات سبارتاكوس الذكية حوّلتهم إلى قوة حرب عصابات فعالة. |
Hiç testere ya da başka bir şey kullanmıyorlar, bastan sona yalnızca bıçak ve inanılmaz etkili bir yöntem kullanıyorlar. | TED | هم لا يستخدمون أي مناشير، إنها فقط السيوف، وطريقة فعالة بشكل مذهل. |
Ama aslında kasabada bu ekonomik döngüler çok daha etkili bir şekilde başlayabiliyor. | TED | ولكن في الواقع نبدأ داخل المدينة بإنشاء هذه الدّورات الاقتصادية بشكل أكثر فعالية. |
Hastalık sınırındaki çocuklar aslında etkili bir fototerapi almıyorlar. | TED | إذا هؤلاء الأطفال على الزوايا ليسوا فعلياً يتلقون علاج ضوئي فعّال. |
Üzerinden geçirmek diğer taktikten daha etkili bir taktikmiş gibi görünüyor. | TED | إذ يبدو أن التلويح بالقالب هي الاستراتيجية الأكثر فاعلية من الأخرى. |
Düşman, sinirler üzerinde basit ama etkili bir savaş yürütüyordu. | Open Subtitles | العدو أعتمد حرب أعصاب بدائيه لكنها فعاله |
Gerçekte, Iljimae kraldan bile etkili bir insan değil mi? | Open Subtitles | في الواقع، ايلجيمي مؤثر لدرجة أكبر مِنْ الملكِ نفسه .. |
Küresel ekonomimize baktığımda fark ettim ki o da bir sistem, fakat uzun vadede etkili bir şekilde sürdürülebilir olmayan bir sistem. | TED | وبينما كنت أدرس نظامنا الاقتصادي، أدركت أنه مثل ذلك النظام أيضا، لكنه نظام لا يمكنه العمل بكفاءة لمدة طويلة. |
Sayısal çoğunluk etkili bir savunma sistemidir. | Open Subtitles | إن اجتماعهم في قطيع يعتبر فعالا جدا في نظام دفاعهم |
Daha etkili bir yoruma ihtiyacın var. | Open Subtitles | ستحتاجين إلي معادلة فعالّة |
etkili bir yöntemdir. | Open Subtitles | كان الأمر فعّالاً بهذه الطريقة. |
Caydırıcılık söz konusu olduğunda, aklıma daha etkili bir şey gelmiyor. | Open Subtitles | بينما روادع تَذْهبُ، أنا يُمْكِنُ أَنْ أَعتقدَ لا شيئ أكثر فعّالية. |
Çizikleri ve darbe izlerini herhangi bir bilgisayardan daha etkili bir şekilde tespit edebilir. | Open Subtitles | يمكنها ان تلاحظ الاحاديد و الاجزاء في رصاصة بفاعلية اعلى من اي جهاز |
Gerginim çünkü etkili bir konuşma ve düzgün bir saç kesimine aldanıp bu davanın en önemli hususunu unutmanızdan endişeleniyorum. | Open Subtitles | أنا متوترة لأنّكم سوف تتأثرون بالكلام اللطيف وقصة الشعر وتنسون الجانب الأكثر أهمية من هذه القضية. |