Onu dışarıda bir yere koymak istiyoruz ve enerjisini güneşten almasını istiyoruz. | TED | ونريد أن نطلقها فى البيئة المحيطة، ونريدها أن تستمد الطاقة من الشمس. |
güneşten dolayı son birkaç zamandır tuhaf bir hastalık çekiyorum. | Open Subtitles | بسبب تعرضي لكثيراً من الشمس لقد عانيت من مرضٍ غريـــب. |
güneşten gelen radyasyon olduğunda ne olur, atmosferden geçerken, emilirken ve yansıtılırken? | TED | ماذا يحصل عندما تخترق أشعة الشمس الجو، فيتم امتصاصها وعكسها؟ |
Efendiyi erken uyandırmamalıyım. Gözüne giren güneşten hoşlanmıyor. | Open Subtitles | يجب ألاّ أوقظ السيّد مبكراً فهو لا يحب ضوء الشمس |
Bu nedenle, melanin ırkımızda özellikle Afrika'da evrilen ilk atalarımızda doğal bir güneşten koruyucu olarak görevlendirildi. | TED | اذا فالملامين تم توظيفه، في سلالاتنا ، وتحديداً عند أوائل أجدادنا الذين نشأوا في أفريقيا، ليصبح عاكس شمس طبيعي. |
Güneşin gezegenlerin çok ötesine uzanan bir alanı var. ve dünyanın manyetik alanı bizi güneşten koruyor. | TED | للشمس مجال هائل يمتد الى ابعد من الكواكب. والحقل المغناطيسي للأرض يحمينا من الشمس. |
Endüstriyel kaynaklarla güneşten gelen radyasyonu elektriğe çevirmeye yarayan bir ünite. | Open Subtitles | الوحدة الضرورية لتَحويل الإشعاع مِنْ الشمسِ إلى كهرباءِ على القاعدةِ الصناعيةِ.هي فقط بذلك الحجمِ. |
Bir manyetik alan olmadan, güneşten gelen yoğun bir parçacık akınından ve gezegenin güneş rüzgarlarından korunması mümkün olmazdı. | Open Subtitles | من دون الحقل المغناطيسي لن يكون هناك حماية من الرياح الشمسية تيار حاد من الجسيمات الدقيقة آتية من الشمس |
güneşten gerçekten keyif almalarını sağlayabilirler güneşin iyi tarafını. Ve güneşten keyif almak | TED | بالاستمتاع بضوء الشمس بالجزء الجيد من الشمس والاستمتاع بالشمس |
Pil ile güneşten, parlamazken bile, elektrik çekebilirdik. | TED | نستطيع من خلالها استمداد الكهرباء من الشمس حتى لو كانت الشمس غير مشرقة. |
Bu eğilimli bir alanla genişliyor bu da binada açık hava alanı yaratıyor ki bu da kendi şekliyle kendini güneşten ve yağmurdan koruyor. | TED | وهذا يمتد مع نفق منحدر يخلق مكانا مفتوحا في المبنى ويحمي نفسه ذاتيا بطبيعة شكله من الشمس والمطر. |
Tropikal bölgelerde güneş dikkat edilmesi gerekli en önemli şey ve aslında güneşten korunulmak isteniyor. | TED | في المناطق الاستوائية، الشمس هي أهم شيء يجب إيلاءالاهتمام لها. وفي الواقع، ما نسعى إليه هوالاحتماء من الشمس. |
Peki ama güneşten yayılan tam olarak nedir ve biz onu nasıl görürüz? | TED | ولكن، ما هي بالضبط الأشياء التي تنبعث من الشمس وكيف نراها؟ |
Konuşup duracak mısın Jess, yoksa bizi güneşten mi kurtaracaksın? | Open Subtitles | هل ستستمر فى الحديث , يا جيسى أم ستأخذنا بعيداً عن أشعة الشمس ؟ |
Bu sinir bozucuydu çünkü selüloidim ve tenim üzerindeki güneşten tiksinmeye başlamıştım. | Open Subtitles | كان هذا محبطاً لأنني أكره أشعة الشمس حينما تكون على شريط سينمائي وليس على جلدي. |
Efendiyi erken uyandırmamalıyım. Gözüne giren güneşten hoşlanmıyor. | Open Subtitles | يجب ألا أوقظ السيد مبكراً فهو لا يحب ضوء الشمس |
Ayrıca pahalı tüketim maddelerini de almayayım çünkü bir yosun olarak abur cuburumu güneşten alacağım. | Open Subtitles | ولا يوجد تنازلات باهظة ، لأني كطحلب سوف أتناول فقط ضوء الشمس |
Axis'in dışındaki mavi güneşten bahsetti mi? | Open Subtitles | لكنك قلت: أنك سمعتها تتحدث عن شمس زرقاء أسفل الأكسيس |
Dünyanın manyetik çekim alanından etkilenmeyen... güneşten gelen proton ve elektron akımı bu radyasyon fırtınasına sebep oluyor. | Open Subtitles | وهو على هذا الشكل بفعل قوى الجاذبية للشمس |
Kontakt lens diye birşey yaptıklarını biliyorsundur... güneşten sürekli olarak koruyabilir gözlerini. | Open Subtitles | هل تعلم أنهم صنعوا العدسات اللاصقة الآن والتى يُمْكِنُ أَنْ تَحْمي عيونَكَ مِنْ الشمسِ دوماً؟ |
Bunu yaptığımda araştırmalarım, aslında güneş fırtınalarının kendine özgü bir şekle sahip olduğunu ve güneşten uzaklaştıkça bu şeklin değiştiğini gösteriyor. | TED | ونتيجة لذلك فقد أظهر بحثي، أن العواصف الشمسية لها شكل عام، وهذا الشكل يتطور كلما تحركت تلك العواصف بعيدًا عن الشمس. |
Bu kocaman bir sera etkisi yapıp güneşten gelen ısıyı tutuyor ve gezegenin yüzeyini kurutuyor. | TED | حيث أن كون احتباسًا حراريًا، مما يحفظ حرارة الشمس على الكوكب ويلهب سطحه. |
Kömür ve doğal gaz rüzgar ve güneşten daha ucuz, ve petrol biyoyakıtlardan daha ucuz. | TED | الفحم والغاز الطبيعي أرخص من الطاقة الشمسية وطاقة الرياح، والبترول أرخص من الوقود الحيوي. |
Yetti. Yerçekimi ve güneşten kaçarak araba kullanamam. | Open Subtitles | حسناً، لا يمكنني القيادة وتجنّب الجاذبية والشمس |
CA: Sen Amerika'da gücün çoğunluğunun önümüzdeki on yirmi yılda ya da senin hayatın civarında güneşten elde edileceği bir gelecek mi hayal ediyorsun? | TED | ك أ: إذاً فأنت تتصور فعلاً مستقبلاً تكون فيه معظم الطاقة بأمريكا (خلال عقد أو اثنين من الآن، أو خلال وقت حياتك)، مستمدة من الشمس؟ |