Coca-Cola'nın yönetim kurulu başkanı bunun yüzlerce ünitesini, gelişen dünyada, test etmeyi onayladı. | TED | وافق رئيس مجلس إدارة كوكاكولا للتو للقيام بإختبار كبير للمئات من الوحدات من هذا في العالم النامي. |
Allahım, 2013'ün sonunda gelişen dünyada yüzde 70 cep telefonu penetrasyonuna ulaşacağız. | TED | ياإلهي، نحن في طريقنا إلى 70 بالمئة من تغلغل الهواتف النقالة في العالم النامي بنهاية سنة 2013. |
Bu gelişim eğrisi görme yetisinin ne şekilde üst üste gelişen parçalardan oluştuğu bize emsali görülmemiş derecede önemli bilgiler veriyor. | TED | منحنى التطور هذا, يعطينا معلومات غير مسبوقة و غاية في الأهمية و القيمة عن كيف أن سقالة الرؤية تلك يتم إقامتها. |
Bu küçük, çevik, gelişen ekonomiler büyük ve zenginleri geride bırakabilir. | TED | هذه الاقتصادات النامية شديدة الذكاء قد تفوق ابتكاراتها تلك الكبيرة والغنية |
Çocukluk travmalarını başarılıyla gelişen bir iş haline dönüştürdüğümüze seviniyorum. | Open Subtitles | أحب كيف أننا قد حولنا صدمة طفولتكِ إلي مشروع مزدهر |
Evet, Mars’ta gelişen bir koloni kurmaya yetecek parayla bir sürü iyi şey yapabiliriz. | TED | نعم يمكننا فعل الكثيرمن الخير بالأموال التي نحتاجها لانشاء مستعمرة مزدهرة على المريخ. |
Gerçek şudur ki, yaratıcılığın çoğu kümülatif ve ortaklaşadır; aynı uzun bir zaman zarfında gelişen Wikipedia gibi. | TED | الحقيقة هي أن معظم الإبداع هو تراكمي و تعاوني مثل ويكيبيديا تطورت خلال وقت طويل |
Biyoteknoloji muhtemelen en güçlü ve en hızlı gelişen teknoloji sektörü. | TED | البيوتكنلوجيا ربما هي الأقوى وأسرع مجال تكنلوجي سرعة في النمو |
Benim görme etiğim, gelişen ekonomileri ve uluslararası ilişkileri kapsayan 25 yıllık muhabirlik kariyerimde gelişti. | TED | أخلاقيات رؤيتي مستوحاة من العمل 25 عامًا كمراسلة تغطي الاقتصادات الناشئة والعلاقات الدولية. |
Yani tam anlamıyla, bu aleti doktorların olmadığı, hastaların yüzde 25'inin ve sağlık çalışanlarının yüzde 1.3'ünün bulunduğu gelişen dünyanın ortasında hayal edin. | TED | فتخيلوا هذا الجهاز في وسط العالم النامي حيث لا يوجد أطباء 25 بالمئة يعدون من حملة الأمراض و1.3 بالمئة فقط في مجال الصحة. |
Sağlık ve sıhhat üzerine çalışıyorduk, ve gelişen Dünya üzerine. | TED | لقد كنا نعمل في الصحة والرفاة، وبرامج التعليم من الحضانة وحتى المتوسط والعالم النامي. |
Birçok insan şirketlerin gelişen ekonomileri başarıya taşıyacağını ve sosyal şirketlerin de gerisini halledeceğini söylüyor. | TED | الكثير من الناس يوقولون ان الاعمال سترفع الاقتصاد النامي. و الاعمال الاجتماعية ستهتم بالباقي |
Son 20 yılda gelişen bilim bu görüşü tamamen tersine çevirdi. | TED | في العشرين سنة الماضية، غير علم التطور النفسي للإنسان هذه الصورة تماما. |
Ve bunlar, örneğin; her normal gelişen bebekte dile özel bir işlemcinin güzel evrimine bir açıklama getirirler. | TED | وتفسر، على سبيل المثال التطور الجميل للمحلل الخاص باللغة في كل رضيع ينمو طبيعيا. |
Asıl moral bozucu olan şey bunun tek bir vaka olmaması bu gelişen ülkelerin hepsinde meydana geliyor. | TED | والأكثر إحباطا أن تلك لم تكن حادثة مفردة؛ هذه تحصل على امتداد الدول النامية. |
Paleontoloji, birçok diğer alan ve teknolojilerin kesişimiye birlikte gelişen bir bilim. | TED | علم الحفريات علم مزدهر بتقاطع مجالات وتقنيات متعددة أخرى. |
Hızla gelişen bir kasabaydı burası. Sonra, yanardağ patlayınca, herşey lavların altında kaldı. | Open Subtitles | هذا المكان كان بلدة مزدهرة والبركان غطاها بالحمم البركانية |
Ve şair;doğayla çatışarak değil de, onunla uyum sağlayarak gelişen bir... uygarlığa aitti. | Open Subtitles | لكن الشعر ينتمي إلى حضارة تطورت وتناغمت مع الطبيعة وليست ضدها |
Müreffeh, zengin, hızla gelişen ülkeler hakkında yeterince şey duydum. | TED | اكتفيت من السماع عن الدول الناجحة والغنية وسريعة النمو. |
gelişen ekonomilerde ne olduğu konusunda bir tutarsızlık vardır. | TED | هناك تغارض فيما يحدث اليوم في الأقتصادات الناشئة. |
Delice. Kısaca yenililik döngülerinden, gelişen şeylerden, yüksek aktivitede çalışan ve sonra kullanım dışı kalıp, yeni birşeylerle değiştirilen şeylerden bahsetmek istiyorum. | TED | جنون. التكلم بإيجاز حول دورات الإختراع, الأشياء التي تزدهر, حينما تكون فعّالة جدا و تموت حينما تستبدل بشيء آخر. |
Görüyorsunuz ki mükemmeliyetçilik küçük şeylerde gelişen, daha büyük işe uygulanan bir davranış. | TED | كما ترون، الكمال هو سلوك يتطور عبر الأشياء الصغيرة ثم يُطبق على الهدف الأكبر. |
Daha çok, sürekli gelişen bir hiyeroglif dili biliyorum gibi, kendi geliştirdiğim bir dil ve akıcı bir şekilde anlıyor ve derinlemesine düşünebiliyorum. | TED | إنها أكثر من أن لدي هذه اللغة المتطورة باستمرار من الهيروغليفية التي قمت بتطويرها وحيث أستطيع أن أفهمها بطلاقة وأفكر بشكل عميق بها. |
Bunlar Andromeda üzerinde gelişen matrix programımızın sonuçları. | Open Subtitles | هذه نتائج برنامجنا الخاص بالنمو على اندروميدا |
Peki o zaman hızla gelişen teknolojilerin sağlık hizmetlerini nasıl ele aldığına bakalım. Hızlı olanla başlayalım. | TED | لذلك دعونا الآن نرى كيف تهتم التكنولوجيا الأسية بمجال الرعاية الصحية. لنبدأ بالأسرع. |
Şifalı deniz ürünlerini kullanmak, gelişen ve dinamik bir sistemin oluşmasına imkan sağlar ve onlara kaynak teşkil eden denizlerle olan karşılıklı ilişkimizi tasdik eder. Böylece, denizleri yeniden doldurmak için gösterdiğimiz çabamızı ve kendini yenilemesi için olan teşvikimizi izah etmiş oluruz. | TED | تسمح المأكولات البحرية التصالحية بنظام متطور نامي وديناميكي وتعترف بعلاقتنا بالمحيطات كمورد مقترحة بانخراطنا في تجديد موارد المحيطات وتشجيع مرونتها. |
Takıma bir davacı eklemeliyiz öyle biri olacak ki merkezde gelişen durumları haber edebilecek. | Open Subtitles | نودُ أن نضم غريماً معنا بالفريق، شخص يناسب.. شخص يناسب للتطورات التي ستحدث بموقع المحاكمة. |