Hayır Berna. Çünkü bence gereği yok. | Open Subtitles | كلا يا بيرنا ولن أغلقه لأنه أمر غير ضروري |
Bunun gereği yok küçük dostum. | Open Subtitles | هذا بالكاد ضروري يا صديقي الصغير |
Kardeşinin huzura erdiğini biliyorsun. Bu nedenle endişelenme gereği duymuyorsun. | Open Subtitles | اعلمي أنّ أخاك في سلام وأنّه لا داعي لتقلقي عليه |
Savaş sebebiyle nasıl davranmamız gerektiğini unutmanın gereği yok. | Open Subtitles | لا داعي لنسيان أخلاقنا بسبب اشتعال الحرب |
İsterseniz kontrol edebilirsiniz. Ama bence gereği yok. | Open Subtitles | بإمكانك أن تتحقق من الأمر لكنني هذا ليس ضرورياً |
Oysa ki, tanım gereği, bu kararlar bizler öldükten sonra bize olacaklarla ilgili. | TED | في الواقع، بحكم تعريفها، هذه القرارات حول شئ سيحدث لنا بعد أن نموت. |
Yok, gerçekten hiç gereği yok. Bu gece bebeğe ben bakıyorum zaten. | Open Subtitles | هذا ليس ضروريا كما أنني أجالس الطفل الليلة |
Firmamız Bayan Nyholm'ü pozisyonundan alma gereği hissetti ve o da bize tazminat davası açmak için onlarla anlaştı. | Open Subtitles | حسناً, ما الذي حدث هنا؟ وجدت شركتنا أنه من الضروري إعفاء الآنسة نايهولم من منصبها |
Pekala, bak, onun ölmesini isteyecek kadar kızgın olmadığımı söyleyemem, ama her zamanki gibi inşaatçılığın eski yasaları gereği bunu yapmam. | Open Subtitles | حسناً أنظر لا أستطيع القول أني لم أكن غاضب كفاية حتى أريد الرجل ميت ولكن كالعادة تراجعت وفق قانون البناة |
gereği yok, otur sen. Tatlının keyfini çıkar. | Open Subtitles | ليس ضروري, اجلس، استمتع بتناول الحلوى. |
Açıkçası mekanı boşaltmanın gereği yoktu. | Open Subtitles | آه, كلا, إنّه ليس ضروري لأخلاء البار. |
Gerçekten gereği var mı? | Open Subtitles | هل هذا كله ضروري حقاً ؟ |
- Hiç gereği yok. | Open Subtitles | ـ لدي عرض مضاد ـ لا داعي , ليس هنالك شيئاً لتهددني به |
Sana hatırlatma gereği olmadığından eminim ama en azından olanları bütün hale getirene kadar Danny Desai şu anda akla getirilecek biri değil, o yüzden bu ifadeleri olabildiğince çabuk almalıyız. | Open Subtitles | انا متأكدة ان ? داعي ان اذكرك لكن داني ديساي |
Sadece salaklar, hiç gereği yokken patlayıcı kullanır. | Open Subtitles | الأحمق وحده سيقجر بلدة عندما لا يكون ذلك ضرورياً |
Ben yarın ayrılıyorum, o yüzden bunun gereği yok. | Open Subtitles | سأغادر غداً ، لذا لن يكون هذا ضرورياً |
Kitap yayıncımızı içeren bir vaka, doğası gereği standart olamaz. | Open Subtitles | إنّ حالة تتعلّق بناشر كتابنا، تعتبر بحكم التعريف، غير عادية. |
Hayır! Katiyen olmaz Dick! Gerçekten hiç gereği yok! | Open Subtitles | لا, بالقطع يا نيك ليس ضروريا حقا |
Çocuğum, bana böyle şeyler yapmanın hiç gereği yok. | Open Subtitles | يا طفلة , ليس من الضروري أن تكوني بهذه الطريقة معي |
Birlik düello gibi önemli olayları inançları gereği kutsal alanlarda yürütür. | Open Subtitles | الاتحاد يقيم أمورًا بأهميّة النزالات في بقاع مقدّسة وفق معتقداته. |
Dünya kadar zamanımız var. Acele etmenin gereği yok. | Open Subtitles | لدينا ما يكفي من الوقت لذا لا داع للتسرع |
Yine de, planının tabiatı gereği, ...mecburen soruyorum. | Open Subtitles | و مع ذلك ، نظرا لطبيعة برنامجك فإنني أجد نفسي مضطرا للسؤال |
Sihirbazlığın bu dalı gereği güvercinlerime giysilerimin içinde oturup beklemelerini öğretiyorum. | TED | هذا النوع من الخدع يتطلب أن أدرب الحمام على الجلوس والانتظار داخل ملابسي. |
Bu sebeple, mevzuat gereği bu davanın devam etmesine izin veriyorum. | Open Subtitles | لذلك وحسب القانون على ان أسمح باستمرار القضية |
Görüyorsunuz onu barındırmak veya beslemek gereği yok, tabii giydirmek veya onu gömmek de yok, Tanrı'ya şükürler olsun. | Open Subtitles | كما ترون ليس هناك حاجة لاسكانها او اطعامها وبالتاكيد لاحاجة لاكسائها او دفنها والشكر لله |
Bizi yok etme ihtimali taşıyan bütün bu sorunlar doğaları gereği küreselleşmiş sorunlardır. | TED | كل هذه المشاكل التي تهدد بالقضاء علينا جميعاً هي بطبيعتها مشاكل تتسم بالعولمة. |
Erkekler doğaları gereği, tohumlarını saçmak için bereketli genç kadınlara yönelirler. | Open Subtitles | الرجال بطبيعتهم ينجذبوا للنساء الصغيرات اللائي يمكن البدء معهم من جديد |
Üzgünüm. Politikamız gereği tüm hırsızlara dava açarız. | Open Subtitles | آسف، تنص سياستنا على معاقبة كل السارقين. |