Biz onu, insanları yüz yüze getirmek için, birbirleriyle iletişim sağlayıp, gerçek ilişkiler kurabilmeleri için ve iş bulabilmelerini desteklemek için kullandık. | TED | لقد قمنا باستعمال ذلك لجلب الناس ومواجهة بعضهم البعض والربط بينهم، بناء علاقات حقيقية ودعم الناس لإيجاد عمل. |
Ve işlerimizi akıllı makinelerin çağı için yeniden tasarlarken hepinizi çalışma hayatımıza daha fazla insanlık getirmek için yanımda çalışmaya davet ediyorum. | TED | و بينما نحن نقوم بإعادة تصميم العمل لتمهيد عصر من الآلات الذكية، أدعوكم جميعًا للعمل بجانبي لجلب المزيد من الإنسانية لحياتنا العاملة. |
Onca zaman boyunca sizinleyken gizlice benimle, taslağı sizden alıp getirmek için çalışıyordu. | Open Subtitles | عندما كانت معكم طوال الوقت حين كانت تعمل معي سرّاً لتحضر المخطوطة منكم |
Koya tatlı suyu geri getirmek için yavaş yavaş bu projelere girişiyoruz. | TED | تولينا انجاز مشاريع بطريقة بطيئة لإحضار المزيد من المياه العذبة إلى الخليج. |
Hapishaneleri güvenli hale getirmek için kullandığımız kaba kuvveti açıklarken onlara karşı sabırlıydım. | TED | كنت صبورًا معهم، شارحًا لهم سياستنا في استخدام القوة لجعل السجن أكثر أمانًا. |
Eğer o kurtarılmayı beklediğimiz Şeytanın Gününü getirmek için yaşarsa. | Open Subtitles | لو عاشت لتجلب نهاية الزمان فلن يكون هناك خلاص |
Dünya'ya uyuşmazlık getirmek için kardeşine ve kardeşinin müttefiklerine saldırmaya karar verdi. | TED | لجلب الفتنة إلى العالم، قرّر مهاجمة أخيه وحلفائه. |
Çinliyi getirmek için 25 bin dolar mı topladın? | Open Subtitles | إذن، لقد رفعت 25 الف فقط لجلب هذا الرجل الصيني |
Çinliyi getirmek için 25 bin dolar mı topladın? | Open Subtitles | إذن، لقد رفعت 25 الف فقط لجلب هذا الرجل الصيني |
Bebeği bu dünyaya getirmek için buradayım ve sahip olamadığım herşeyi ona vermek için. | Open Subtitles | أشعر أنني هنا لجلب تلك الصغيرة للدنيا. وأعطيها كلّ شيء ما كان عندي. |
Düğün töreni öncesi yiyecek getirmek için iki kez balık depolamış oldum. | Open Subtitles | لقد كنت في كوخ الخزين مرتين لجلب الغذاء قبل مراسيم الزفاف. |
Tüm o yolu bisikletle bana postalarımı getirmek için geldin. | Open Subtitles | هل ركبت دراجتك لكل هذه المسافة في هذا الحر فقط لتحضر لي بريدي؟ |
Pekâlâ. Seni Drake'ten çıkardım. Kızımı buraya getirmek için bir saatin var yoksa geri dönersin. | Open Subtitles | حسنًا ، لقد أخرجتك من الدريك لديك ساعة لتحضر إبنتي هنا |
Sana Çin böreği getirmek için burada olmadığımı anladılar pislik herif. | Open Subtitles | هم يعلمون أنني لست هنا لإحضار طبق بيض لك أيها الأحمق |
Bunun nedeni günümüzde makineleri zeki hale getirmek için gerekli olan hesaplama ve veri seti ölçeğine ulaşmış olmamız. | TED | والسبب في ذلك هو أن اليوم، قد بلغنا مدى من الحوسبة ومجموعات البيانات الذي يعد ضروريًا لجعل الآلات ذكية |
Buraya kadar bize bot getirmek için mi geldin? | Open Subtitles | قطعت كل هذه المسافة إلى هنا لتجلب أحذية جديدة لنا؟ |
Arada bir hayatını daha eğlenceli hale getirmek için özel şeyler gerekir. | Open Subtitles | لذلك نحتاج أحذية مميزة جداً بين حين وآخر لنجعل السير اكثر متعه |
O cam göz görünüşünü geri getirmek için mükemmel bir zaman. | TED | هذا هو الوقت المثالي لإعادة نظرة العين الزجاجية تلك. |
Dinle, ben sadece istedim Bu güveç getirmek için . | Open Subtitles | أسمعني ، جئت فقط لأجلب لك هذا الطبق الخزفي |
Sana bir bardak su getirmek için mutfağa gittim geri geldiğimde sen yoktun. | Open Subtitles | لقد ذهبت للمطبخ لأحضر لك كأس من الماء وعندما عدت لم تكوني هناك |
Dinleyicinizin akıllarında hâlihazırda mevcut olan kavramları bir araya getirmek için dilin gücünü kullanın -- sizin dilinizi değil, onların dilini. | TED | قم بإستخدام قوة اللغة لكي تخيط تلك المبادئ الموجودة مسبقاً معاً في أذهان جمهورك لكن لا تستخدم لغتلك، بل لغتهم هم. |
Onu getirmek için gönderilen adamlardan ikisi benim soyumdan. | Open Subtitles | أرسلت اثنين من سلسلة تحوُّلي لاستعادتها. |
Elbette sehri yasanabilir hale getirmek için çevreye bir sey yapmayacaksa... | Open Subtitles | إلّا لو كانت ستفعل شيئاً في البيئة لتجعل المدينة تصلح لحياتهم |
Şimdi, çok zor olan bu konuşmaya sahip olmak ve bu anahtar çözümlerini uyuşmazlığı azaltmak işbirliğini çoğaltmak gibi çözümleri getirmek için çok zoru deniyoruz | TED | كانت هذه المحادثة صعبة جدا، ونحن نحاول بشدة لتقديم هذه النقاط الرئيسية للناس حتى نحد من الخلاف ونزيد من التعاون. |
Onu geri getirmek için yapabileceğim hiç birşey yoktu. | Open Subtitles | كان هناك لا شيءُ أنا يُمْكِنُ أَنْ لإعادته. |
Diğerlerine olan görevini yerine getirmek için nelerden vazgeçti acaba? | Open Subtitles | من يعرف أن عليها أن تستسلم لإنجاز واجبها إلى الآخرين؟ |