Bu heyecanla basit bir cümle kurmak bile zor. | Open Subtitles | من الصعب ترتيب حتى جملة بسيطة مع هذا الحماس |
Yaşamı yabancı ve yalnız görünse de her dakikasını heyecanla yaşıyor. | Open Subtitles | ايضا ان حياته تبدو كالمخلوقات الفضائية و الوحدة لقد حصل على وقته من الحماس |
Çünkü o sıkışık yerde, yeni jeopolitik sınırların verdiği büyük heyecanla ateşlenen yaratıcı bir patlama vardı, ki bu Kilise'nin antik misyonerlik geleneğini alevlendirmiş ve tarihteki en büyük sanat eserlerinden birini ortaya çıkarmıştır. | TED | لأنه في ذلك الحيز الصغير حدث انفجار إبداعي، كان سببه الحماس الكبير تجاه حدود الجغرافية السياسية الجديدة و التي أحدتث ثورة في التقاليد التبشيرية للكنيسة و أنتجت واحدة من أعظم الأعمال الفنية في التاريخ. |
Dr. Pesce, sizden büyük heyecanla bahsetti, San Pablo'ya hoş geldiniz. | Open Subtitles | تكلّم الدّكتور بيسياس بحماس جدا عنكم لذا، مرحبا بكم في سان بابلو |
Bu arada herkes Bayan Willett'in heyecanla organize ettiği ruh çağırma seansında olacağı için, gelişini kimse görmeyecekti. | Open Subtitles | حينما كان الجميع مشغولا بجلسة الويجا والتى نظمتها بحماس السيدة ويليت |
Biffette, bitiş çizgisindeyiz, izleyiciler heyecanla kazanını bekliyorlar. | Open Subtitles | بيفيت، نحن هنا عند خطّ النهاية حيث الحشد ينتظر بقلق |
O heyecanla sanırım çok sert vurdum. | Open Subtitles | كنت خائفة أني ضربتك بقوة وسط كلّ هذه الإثارة |
Bu göreve hala heyecanla bağlıyım ve sana yardım etmek istiyorum. | Open Subtitles | أن عملى سيعود إلى طبيعته. لازلت أملك الحماس و الثقة لهذه المهمة... |
1977'de hatırlıyorum, heyecanla kalkışı izliyordum. | Open Subtitles | وأتذكر في '77كان الحماس ومشاهدة الإطلاق |
Görünüşe göre, görevlerimizi fazla heyecanla yapmışız. | Open Subtitles | يبدو قمنا بواجباتنا مع الكثير من الحماس |
Her şeyiniz çay, kek ve heyecanla dolu dünyanız. | Open Subtitles | و بعض الحماس فى عالمكم |
Bu şiddetin verdiği heyecanla insani engellerin üstesinden geliyorlar. | Open Subtitles | {\pos(192,220)} مما يعني ان اسلحتهما اصبحت اكثر شخصية {\pos(192,220)} الحماس والوحشية |
Kızım, Pro-Bükme arenasındaki başarılarından heyecanla söz etti. | Open Subtitles | حسنا. أخبرتني إبنتي بحماس كل شيء حول نجاحك في حلبة التسخير المحترف |
Ama seni seviyorum ve anlatacaklarını duymayı heyecanla bekliyorum. | Open Subtitles | لكن، أنا أحبك انا أتطلع بحماس لسماع ما لديك لقوله |
O Haziran, Kore-Japonya Dünya Kupasına eşlik edilmiş aynı heyecanla aramızda kendi mezarını kazarak evlenen ilk kişi de oydu. | Open Subtitles | فى مايو الذى أصيب فيه الناس بحماس كأس العالم ، |
Ben heyecanla bir grup devlet memurunu ve enerji şirketi üyelerini sürdürebilir bir gelecek modeli için seçerken katılımcılardan biri şöyle dedi: ''İleride insanların araba sürmeyi bırakıp toplu taşıma kullandığını hayal edemiyorum.'' | TED | وبينما كنت أشرح بحماس لمجموعة من المسؤولين وأعضاء من شركات الطاقة عن أحد سيناريوهات المستقبل المستدام في نموذج المدينة قال لي أحدهم: "لا يمكنني تخيل مستقبل لا يقود فيه الناس السيارات بل يستبدلونها بالمواصلات العامة". |
Şöyle yazıyor: "büyük bir heyecanla." | Open Subtitles | مكتوب "بحماس جامح" |
Nedime olacağım, ve tıpkı herkes gibi heyecanla Asyalı bebeklerini görmeyi bekleyeceğim. | Open Subtitles | في زفاف مايك و تينا ,و سأكون منتظرةً بقلق كالجميع لرؤية طفلاً آسيوياً أخراً. |
Tüm Hıristiyanlık dünyasındaki iyi insanlar gözlerini bu kutsal duvarlara dikmiş şu soruya vereceğimiz cevabı heyecanla bekliyorlar... | Open Subtitles | ... الناسالطيبونفيأرجاءالعالمالمسيحي يوجهون أبصارهم نحو هذه الجدران المُبجلة : مُنتظرين بقلق جوابنا على السؤال الشائك |
Böyle bir heyecanla nasıl rekabet ederim yahu? | Open Subtitles | كيف لي أن أكون في منافسة مع كل هذه الإثارة علي الإطلاق؟ |