Dediklerinin üzerine çok düşündüm. Lehine ifade vermek istiyorum. | Open Subtitles | ، لقد فكرت كثيراً فيما قلته وأريد أن أشهد نيابة عنه |
Biliyorum. Bir bakıma ona karşı ifade vermek zorunda olmadığıma sevindim. | Open Subtitles | أعلم، أنا مسرورة لأني لم أضطر إلى أن أشهد ضده |
Savcılık, kocasının defalarca arayıp aleyhine ifade vermek için yalvardığını söyledi. | Open Subtitles | قال المدّعي العام أنّ زوجها إتّصل عدّة مرّات، يتوسّل للشهادة ضدها. |
İfade vermek işçin mahkemeye gelmeli. | Open Subtitles | عند درجات سلم المحكمة.. للشهادة كلا، أخبرتكِ.. |
İfade vermek istemeyen bir adam. | Open Subtitles | أحد اولئك الأشخاص و هو لن يشهد بذلك |
18 ay önce de her şeyi doğru yapmıştık, ...ama bu adam, Regina ifade vermek istemediği için aklandı. | Open Subtitles | فعلنا كل ما هو صواب قبل 18 شهرا، وتمت تبرئة هذا الرجل لأنها لن يدلي بشهادته. |
Savcı bana ulaştı. İfade vermek zorundaydım. | Open Subtitles | المدعية العامة أتت إلي كان علي الإدلاء بتصريح |
Gözetim ve Reform Komitesi huzurunda gizli bilginin korunması hususunda yeminli ifade vermek için çağırılmış olmaktan dolayı şeref duydum. | Open Subtitles | ويشرفُني أن توجه لي الدعوة للإدلاء بالشهادة تحت القسم أمام لجنة المراقبة والإصلاح الحكومي بشأن أمر القضية الحرجة لحماية المعلومات السرية |
Tüm bunlardan sonra hala ifade vermek istiyor musun? Tabii ki. | Open Subtitles | إذاً مازلتي تريدين أن تشهدي بعد كل هذا؟ |
Resmi bir ifade vermek zorunda kalacağım, o ne demekse. | Open Subtitles | يفترض أن أقوم ببيان رسمي مهما كان ما يعنيه هذا |
Kimse buraya ışığı iyi alan, aydınlık diyemez ve bunları çekme sebebimiz güzel oldukları kadar, mahkemede ifade vermek zorunda oluşum. Bir resim bin kelimeden daha değerlidir özellikle, lüks (aydınlanma şiddetinin uluslararası birimi) gibi teorik kavramlarla Ishihara renk testi değerleri gibi rakamlarla anlaşmaya çalışırken. | TED | لا احد يمكنه القول انها اضيئت جيداً، اضاءه جيده في واقع الأمر، لطيفا كما هي هذه الصور، والسبب في اخذنا لهذه الصور هو انني علمت ان علي ان أشهد في المحكمه، والصوره تساوي اكثر من الف كلمه عندما تحاول التواصل بالارقام مفاهيم مجرده مثل لوكس، مقاييس عالميه للإضاءة، واختبار قيم تصور ايشيهارا للون. |
Channig aleyhine ifade vermek istiyorum kesin olarak buna son vermek için. | Open Subtitles | أريد أن أشهد ضد (شانينج مكلارين) وأنهي الأمر للأبد |
İfade vermek işçin mahkemeye gelmeli. | Open Subtitles | عند درجات سلم المحكمة.. للشهادة كلا، أخبرتكِ.. |
Şayet dava açmak için zaman bulduysa, ifade vermek için de bulabilir. | Open Subtitles | بما أنها قد قامت بتقديم دعوى قضائية فإن باستطاعتها أن تجد وقتاً للشهادة |
İfade vermek istemeyen bir adam. | Open Subtitles | أحد اولئك الأشخاص و هو لن يشهد بذلك |
Kesinlikle ifade vermek zorunda... ve kim tamamen işbirliği yapmaktan bahsetti ki? | Open Subtitles | إنه بشكل جازم عليه أن يدلي بشهادته ومن الذي قال أنه يجب التعاون بشكل كامل ؟ |
Watergate olayından sonra kampanyanın veznedarlığından istifa eden Sloan kampanya bağışlarının açığa çıkarılması konusunda mahkemeye ifade vermek üzere ortaya çıktı ve Haldeman'ın adını verdiğini inkar etti. | Open Subtitles | -سلون الذي كان قد استقال من منصب أمين صندوق الحملة -بعد إقتحام ووترجيت ظهر للإدلاء بشهادته في القضية |
Savcı bana ulaştı. İfade vermek zorundaydım. | Open Subtitles | المدعية العامة أتت إلي كان علي الإدلاء بتصريح |
İfade vermek istiyorum. | Open Subtitles | أودّ الإدلاء بتصريح |
Gözetim ve Reform Komitesi huzurunda gizli bilginin korunması hususunda yeminli ifade vermek için çağırılmış olmaktan dolayı şeref duydum. | Open Subtitles | ويشرفُني أن توجه لي الدعوة للإدلاء بالشهادة تحت القسم أمام لجنة المراقبة والإصلاح الحكومي بشأن أمر القضية الحرجة لحماية المعلومات السرية |
Sana soruşturma hakkında bir şey söylersem ifade vermek zorunda kalırsın. | Open Subtitles | - ليف - إذا قلت لك أي شيء عن القضية فهذا يعني أنه يجب عليك أن تشهدي |
Aslında bilmiyorum. Bana ifade vermek isteyip istemediğimi sordular. | Open Subtitles | اٍننى لا أعرف بالتحديد سألونى اٍذا كنت أرغب فى الاٍدلاء ببيان |