| Orada, bu medeniyette bizi kuşatan şeyler arasında saklı olan Tanrı var. | Open Subtitles | وهناك الله الذي يغطي كل ما يحيط بنا في هذه الحضارة |
| Bir balık, onu kuşatan suyun hareketinden durumu anlar. | Open Subtitles | السمك يعرف مكانه عن طريق الماء الذي يحيط به. |
| Kaleyi kuşatan kanallar gibi | Open Subtitles | مثل الخندق الذي يحيط بالقلعة امتدت هذه القنوات |
| Bu küçük çocuk erkeklerin kulübelerini kuşatan kutsal tarlalardan hiç bir zaman dışarı çıkmayacak, ta ki kabul yolculuğuna başlayana kadar. | TED | هذا الصبي لن يغادر أبداً الحقول المقدسة التي تحيط بسكن الرجال دائماً حتى يبدأ رحلة مبادرته |
| Fiziksel meseleler önemli değil daha çok onu kuşatan düşünceler ve duygular önemli. | Open Subtitles | ليس بالضرورة الأحداث المادية بنفسها، وإنما الأفكار والمشاعر التي تحيط بنا |
| Yani bu kültürel, karmaşık ölümü kuşatan hayatın sonunun ayin mizanseni, ölümü, Toroja'nın manzarasının en görünür ve ilgi çekici kısmı yaptı. | TED | إذاً فهذه الثقافة المعقدة تحيط بالموت أساسيات طقوس نهاية الحياة قد جعلت من مفهوم الموت مفهومًا طاغيًا على هذه الثقافة و علامة بارزة لطبيعة التوراجا |
| Sıvı helyum, çarpıştırıcı tüneli kuşatan mıknatısları soğutur. | Open Subtitles | الهليوم السائل يبرّد المغناطيس الذي يحيط بنفق المصادم |
| Seksin konusunu kuşatan korkuları biliyoruz. | Open Subtitles | إنّنا ندرك الخوف الذي يحيط بموضوع الجنس. |
| Çevremizi kuşatan tek şey ise karanlık. | Open Subtitles | والظلام يحيط بنا |
| EUS, Grace'in son bilinen konumunu kuşatan üç hızlı saldırı denizaltısı bildiriyor. | Open Subtitles | هناك تقرير عن ثلاث غواصات هجوم سريعة (تحيط بأخر مكان معروف ل (قريس |
| - Hatta kalelerini kuşatan her bir ot sapını bile. | Open Subtitles | كل شفرة عشب تحيط بالقلعة |