Fakat onlar tam 18.000 yıl önce yaşamıştı... ...ve bu, gerçekten düşünmesi olağanüstü bir şey. | TED | لكنهم عاشوا قبل 18,000 سنة فقط. وهذا حقا غير عادي للتفكير فيه. |
Sirena'ya baktığınızda göreceğiniz şey, yeteneğini keşfedip olağanüstü bir adanmışlıkla bunun üstüne giden bir insandır. Ve benim argümanım şudur ki; | TED | ما لدينا هنا هي إنسانة ذات تفاني غير عادي وجدت موهبة. ورأيي هو، |
Korkularımla yüzleşerek ve korkularımı aşacağım cesareti bularak hayatım olağanüstü bir hâl aldı. | TED | عندما واجهت مخاوفي ووجدت الشجاعة التي تدفعني للأمام، أقسم بأن حياتي أصبحت استثنائية. |
Lütfen beni affedin, siyah bir adam olarak, kutlama için, Obamanin seçilmesi olağanüstü bir işaretti aslında iyilğin yıllıdır, | TED | اسمحوا لي كرجل اسود بالاحتفال ان انتخاب اوباما هو اشارة غير عادية على ان الامر هو هنا سنة الاصلاح |
Sıcak ve soğuk akıntıların etkileşimi deniz yaşamında olağanüstü bir çeşitlilik oluşturur. | Open Subtitles | هذا التفاعل من التيارات الدافئة والباردة يولّد تنويع إستثنائي من الحياة البحرية |
Bütün bu biyolojinin harika tarafı, aynı zamanda olağanüstü bir ölçek ekonomisini yansıtmasıdır. | TED | لذلك ,الشيء الأجمل إطلاقاً في علم الأحياء هو:أنها تعبر عن ميزان اقتصادي استثنائي |
Çalışma tarzları olağanüstü bir biçimde basit kendi takip cihazlarını kargo araçlarına yerleştirip limanın dışına kadar takip edip, kargonun en zayıf anında saldırıyorlar. | Open Subtitles | طرقهم مُذهلة وبسيطة يضعون أجهزة تعقبهم الخاصة على حاويات البضائع يعتقبونها إلى خارج الميناء |
Sizin için, çok fazla değil fakat benim için, bu olağanüstü bir tutar | Open Subtitles | بالنسبه لك, ليس مبلغاً كبيراً لكن بالنسبه لي إنه مبلغ غير عادي |
Tarih bize İsa'nın olağanüstü bir adam ve ilham verici bir insan olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | التاريخ أظهر لنا أن المسيح .. كان رجلاً غير عادي وحي للإنسان، هذا هو .. |
Seni uyarmaya çalıştım, tatlım. Dinle, o partide olağanüstü bir şey oldu mu? | Open Subtitles | إسمعي هل حدث شيء غير عادي في تلك الحفلة ؟ |
Büyümeye başlayınca, olağanüstü bir savaş gücüyle doğdu gelişti ve bu onu biraz vahşileştirdi, ben babası, ondaki dehşeti hissettim. | Open Subtitles | ولدت معه قوة استثنائية و لكن , كان هناك شئ غامض فى قوته و بمرور الوقت , بداءت ترعبنى شخصيا |
Dang humması, oldukça olağanüstü bir hızla arttı. | TED | وقد ازدادت الإصابة بحمى الضنك بسرعة استثنائية. |
Siyahi bir kadın olarak, başarılı olabilmek için olağanüstü bir çaba sarf etmeliydim. | TED | كامرأةٍ ذات بشرة سوداء، كان يجب علي التحلّي بقوّةٍ استثنائية لأنجح. |
olağanüstü bir söyleşi olmasını sağlayan söyleştiklerimin sıradışı yaşam enerjisi. | TED | تلك الطاقة التي تصنع مقابلات غير عادية و حياة غير عادية. |
olağanüstü bir askeri yakalamak için olağanüstü önlemler gerekir. | Open Subtitles | لأسر جندي غير عادي يتطلب ذلك ترتيبات غير عادية أيضاً |
Jude türünde tek olan olağanüstü bir çocuk, yaşamının tamamı genetik araştırmalarla geçti. | Open Subtitles | جود عبارة عن صبي إستثنائي خلق فريد وهو تتويج لغاية الحياة عن طريق عقود الأبحاث الجينية |
Jude türünde tek olan olağanüstü bir çocuk, yaşamının tamamı genetik araştırmalarla geçti. | Open Subtitles | جود عبارة عن صبي إستثنائي خلق فريد وهو تتويج لغاية الحياة عن طريق عقود الأبحاث الجينية |
Bu olağanüstü bir şey. Ama dışarıdaki işgücüne baktınız mı? | Open Subtitles | هذا أمر استثنائي هنا ولكن بالنسبة إلى قوة العمل العامة؟ |
Bu müthiş adam bana olağanüstü bir içki hazırladı. | Open Subtitles | هذا الرجل رائع قليلا هنا قد قدم لي فقط أكثر اختراع استثنائي |
Bu manyak şeyden siz de birkaç şişe almalıydınız. Bu olağanüstü bir şey. | Open Subtitles | يجب ان تجرب بعضا منها هذه الجعة مُذهلة |
Şimdi, Lesterland'deki Lester'ların olağanüstü bir gücü var. | TED | اللستريون في لسترلاند لديهم سلطة إستثنائية, |
olağanüstü bir başarıydı. | Open Subtitles | إنه إنجاز غير عادى ،وهوعمله من أجل المرح |
Sihirbaz olağan bir nesneyi alır ve onu olağanüstü bir şeye dönüştürür. | Open Subtitles | يأخذ الساحر الشيء المألوف و يفعل به شيء غير إعتيادي |
Vokal gelişimi engellemek olağanüstü bir müzikal çeşitlilik ortaya koysa da, doğal olarak gelişen seslerin zaten inanılmaz bir çeşitliliği vardır. | TED | مع أن إعاقة نمو الصوت يمكن أن ينتج مدى موسيقي استئنائي، الأصوات التي تتطور بشكل طبيعي قادرة بالفعل على تنوع مذهل. |
Kuru temizlemeci olayı operasyonlarını gizlemek için gerçekten olağanüstü bir yol. | Open Subtitles | أجل، أقصد، محل رائع للتنظيف الجاف كانت تلك واجهة إستثنائيّة لعمليّاتك. |
Bir görevi, olağanüstü bir şekilde sonuçlandırdığın için senin adına tam bir onaylamada bulunacağım. | Open Subtitles | سأتابع بنفسي أن تحصلي على اعتراف كامل بعملكِ هذا الغير مسبوق |
Şunu söyleyebilirim, kadınlar üzerinde olağanüstü bir etkisi vardı. | Open Subtitles | و لكنى سأقول شيئا واحدا ، اٍن لديه تأثير خارق على النساء |
İşte bu olağanüstü bir işbirliği modelidir. Birbirine baş sallayıp durmayan düşünce ortakları. | TED | إنه نموذج رائع من التعاون. - شركاء في التفكير و ليسوا أصداء لبعض. |
Yani, o olağanüstü bir genç adamdı, profesyonel olarak da. | Open Subtitles | أعني أنه كان رجلاً شاباً استثنائياً |