Pek çok toplumsal sorun insanların silah alımını ve kullanımını etkiliyor. | TED | تؤثر الكثير من القضايا الاجتماعية علي سبب شراء واستخدام الناس للأسلحة. |
Ya bu zorbanın güçlenmesine neden olan daha büyük toplumsal sorunlara odaklansak? | Open Subtitles | وماذا عن تحديد المشاكل الاجتماعية الأكبر المؤدية لوصول ديكتاتور مثله للسلطة ؟ |
Gelir eşitsizliği artıkça, toplumsal hareketlilik azalır. | TED | بينما يزداد عدم المساواة في الدخل، يقل الحراك الاجتماعي. |
Yatırımcılar iki fırsat yakalıyor: toplumsal değişiklik için ilk defa yatırım yapabilecekler. | TED | للمستثمرين الحصول على فرصتين: لأول مرة، وأنها يمكن أن تستثمر في التغيير الاجتماعي. |
Burada bakmakta olduğunuz şey toplumsal bir grubun bağlantı analiz haritasıdır. | TED | ما تشاهده هنا هو عبارة عن خريطة تحليل لارتباط مجموعة اجتماعية. |
Bakın onlar bir şey etrafında bağ kurmuşlardı, aynı kamp ateşi etrafında hikâyeler anlatarak toplumsal bilişlerinin evrilmesini sağlayan atalarımız gibi. | TED | كما ترون، فقد كانوا مجتمعين حول شيءٍ ما، تماما مثل أسلافنا الذين طوروا استعرافهم الإجتماعي يروون القصص حول نار المخيم. |
Benim toplumsal duyarlılığım var. | Open Subtitles | تهاجمينني لأن لدي ضمير إجتماعي |
Adam Smith'in bireysel hareketlerden kaynaklanan toplumsal yararları tanımlamak için kullandığı bir metafor. | Open Subtitles | انها كناية استخدمت بواسطة ادم سميث ليصف الاستفادات الاجتماعية صادرة من افعال فردية |
Yıllardır, toplumsal ve işçi hareketleri, hedeflerini birleştirerek ve güçlerini arttırarak, üye tabanlarını oluşturmaktalar. | TED | ولعدة عقود، كانت الحركات الاجتماعية والعمَّالية تبني قواعد عضويتها، وتربط قضاياها معًا وتزيد من قوتها. |
Onlar toplumsal soru ve sorunlarla karşılaştıklarında farklılıkların yeteneği geliştirdiğini kanıtladı. | TED | ويمكن أن يثبتوا أن التنوع يمكن أن يفوق المهارة عندما نواجه مجموعة من المشاكل الاجتماعية. |
Benim ortak değer dediğim şey: toplumsal bir sorunu bir iş modeli ile ele almak. | TED | هذا ما اسميه مشاركة القيمة: عنونة القضية الاجتماعية بنموذج عمل تجاري. |
Tamam şimdi biz zaten toplumsal değerlere önem veriyoruz. | TED | ما هو يستحق؟ الآن، بطبيعة الحال، ونحن نهتم القيمة الاجتماعية. |
Bize toplumsal bir değişime yatırım yapabileceğimiz bir imkan veriyor. | TED | فأين هذا لا يترك لنا؟ يمكن للناس أن الاستثمار في التغيير الاجتماعي. |
Binlerce, belki de milyonlarca insanla karşılaştık, hepsi de toplumsal değişime yatırım yapabilecekleri bir imkan istiyor. | TED | لقد التقينا الآلاف، وربما الملايين من الناس، الذين يريدون فرصة للاستثمار في التغيير الاجتماعي |
Organizasyonları, çalışanlarının toplumsal bilinçlerini geliştirmekten sorumlu tutabiliriz. | TED | ويمكننا أيضًا أن نُخضع المنظمات للمساءلة من أجل تطوير الوعي والضمير الاجتماعي لدى موظفيهم. |
Son olarak, Çin, dünyanın asırlardır karşılaştığı toplumsal sorunlara yenilikçi çözümler sağlıyor. | TED | اخيرا , الصين ايضا تقدم حلولا ابتكارية لمشاكل اجتماعية قديمة يواجهها العالم |
Böylece, toplumsal üretim geçici bir moda değil, gerçek bir olgudur. | TED | إذاً، فالإنتاج الإجتماعي هو حقيقة ماثلة، ليس بدعة. |
Üç aydır. toplumsal hizmet kredisine ihtiyacım olmuştu. | Open Subtitles | ثلاثة شهور إحتجت دخل رفاهية إجتماعي |
Fakat bu, özel bir toplumsal kural. Bu, kiminle görüşebileceğimiz ve kiminle olmamamız gerektiğini gerektiğini söylemek isteyen toplumsal bir kural. | TED | لكنها نوعية خاصة من القواعد الإجتماعية, لأنها قاعدة إجتماعية تريد أن تخبرنا بمن نستطيع أن نألفه ومن لا يجب أن نألفه. |
Bu hikâyelerdeki öncelikle vurgulanan şey öğretimin toplumsal olduğu ve sosyal yapıdan yararlandığıdır. | TED | الذي تشير إليه هذه القصص بشكل رئيسي هو أن التعليم اجتماعي ويستفيد من السقالات الاجتماعية. |
Neden devlet okullarının verdiği umudu iyileştirmeyi denemiyoruz ve bunun, en büyük toplumsal sorumluluğumuz olduğunu hatırlamıyoruz? | TED | لماذا لا نحاول استعادة المستقبل الواعد للتعليم العام والتذكر أنه من أعظم مسؤولياتنا الجماعية؟ |
Demek Sen de kabul ediyorsun, ama toplumsal olarak onaylamıyorsun. | Open Subtitles | إذا أنت تشتبهى لكن لا تريدى تأكيد ذلك إجتماعياً |
toplumsal eylem gruplarının sadece ve sadece tek bir anlamı vardır. | Open Subtitles | تَعْني مجموعاتُ عمل الجاليةِ شيءَ واحد، وشيء واحد فقط. |
Kamp bana, beni yanlış yöne itiyorsa toplumsal etkileri reddedebilmeyi öğretti. | Open Subtitles | أن أرفض التأثير المجتمعي و الذي كان يوجهني الى الطريق الخاطئ |
Ve bu toplumsal değer insan motivasyonunun bir yan etkisi değil. | TED | وهذه القيمة المجتمعية ليست أثرًا جانبيًا فقط للانفتاح على الدوافع البشرية. |
Sürekli olarak toplumsal refahı gözardı etme eğilimindeyiz. Bu durum toplumsal refahın ortak refah olması ortak mallardan teşkil edilmesinden kaynaklanıyor. | TED | نحن نميل وبشكل ثابت الى تجاهل المنفعة العامة لانها ببساطة مكاسب عامة , انها متاع مشترك |
Toplum olarak desteklenen hayat boyu toplumsal katılımla olabilir. | TED | الأمر يدور حول مشاركة مدنية مدى الحياة واشراك الجمهور الشيء الذي يجب أن ندعمه كمجتمعات. |