Kabuğu çekiçle uzaklaştırırsanız o zaman tuzun yapısını bile görebilirsiniz. | Open Subtitles | ، و لو واصلت طرقه وقتها سيمكنك رؤية بنية الملح |
tuzun kapağını açtı ve havaya saçtı. Gördün mü? | Open Subtitles | أخذ شيئًا من السطلة ثم انتشر الملح في الهواء |
Farklı iki tuzun kimyasal reaksiyonuyla işliyor. | Open Subtitles | إنه يعمل عن طريق تفاعل كيميائي بين نوعين من الملح |
Sahel'deki bu deniz feneri kum ve tuzun kıyısındaki okyanus fark edilene kadar manzaraya yapıştırılmış gibi; | Open Subtitles | منارة في الساحل تبدو ملصقة عليه حتى ترى المحيط على حد الرمل و الملح |
Bu durumda evlat, çok fazla tuzun senin için iyi olmadığını söyleyebilirim. | Open Subtitles | حسناً، في هذة الحالة يا بني سوف أقول لك، الكثير من الملح مضر لك |
Burada yemekler pek iyi değil. Hatta tuzun bile tuzun bile tuzsuz olduğunu söyleyeyim. | Open Subtitles | الطعام هنا ليس جيد أنا أريد أن أقول حتى الملح يحتاج الى ملح |
Suyun bitkiye ulaşmasını sağlıyorlar ancak bu esnada tuzun %99'unu filtreliyorlar. | Open Subtitles | ستسمح بدخول الماء للنبتة ولكن بفلترة 99% من الملح عند مروره |
İnsanların mumyalanmış şekilde korunduğu ve nesnelerin... zamanın içinde donduğu tuzun içine nüfuz ettiği mahkum topraklar. | Open Subtitles | انها أرض محكوم عليها بأن ينفذ اليها الملح حيث تصبح بقايا الانسان مُحنطة و تتجمد الأجسام بمرور الوقت |
O halde tuzun suda eridiğini bilmen gerekir, sürtük. | Open Subtitles | . إذن ، يجب ان تعلم ان الملح يذوب في الماء هل ستُغادرين ؟ |
Tabağındaki morino balığını, tenindeki tuzun kokusunu, gökyüzündeki yıldızları hak etmiş oluyordu. | Open Subtitles | جديراً بالسمك الموضوع فى صِحنِه، رائِحة الملح فى جِلدِه، جديراً بالنجوم التى فى السماء. |
Daha önce hiç tuzun tadına bakmamış birine tuzun tadını anlatmak gibi bu. | Open Subtitles | إنها مثل محاولة لوصف الملح لشخص لم يتذوق الملح أبداً |
"tuzun başka bir adamın ekmeğinin tadı olduğunu ve başka bir adamın merdivenlerinden inip çıkmanın ne kadar zor olduğunu göreceksin. " | Open Subtitles | و ستجد بان الملح هو طعم خبز رجل آخر و أنه يصعب صعود و نزول درج رجل آخر |
Bazen etraf sessiz olduğunda dalgaların çarpış sesini, yüzümdeki rüzgarı ve tuzun kokusunu hayal ediyorum. | Open Subtitles | أحيانا عندما يكون الهدوء, أتصور الصوت موجات تحطمها, رش ضد وجهي, رائحة الملح, |
Genelde doktorlarının tavsiyelerini anlatırlardı. Mesela; diyette tuzun kesilmesi, kızartılmış gıdaları daha az tüketme, sigarayı bırakma ya da stresi azaltma. | TED | كان يروي الرجال أحياناً توصيات أطبائهم لخفض كمية الملح في طعامهم أو التقليل من تناول الأطعمة المقلية أو التوقف عن التدخين أو الحد من التوتر. |
tuzun tadını düzelteceğini düşünmüştüm efendim. | Open Subtitles | ظننت ان الملح سيغير طعمه، سيدى |
Hipokrat, tuzun erdemlerini ayrıntılarıyla açıkladı. | Open Subtitles | أبقراط بنفسه بيَّن أهمية الملح |
Uyuşturucuları tuzun içine saklayın. | Open Subtitles | أخفى المخدرات جيداً داخل الملح |
tuzun yeryüzünü nasıl beyaza çevirdiğini görüyorum. Okyanusların kıtalara getirdiği yaşamı göremiyorum. | Open Subtitles | أرى كيف يجعل الملح الأرض ناصعة |
tuzun beni susuz bıraktığını biliyorsun ve kuzenim William biber fabrikasındaki bir kazada ölmüştü. | Open Subtitles | أنت تعرف أن الملح يجعلني أتطلب ماء وقريبي "وليام" دفن حتى مات في حادث مصنع فلفل |
Çamur, tuzun sihirli dünyasıyla kaplanmıştır. | Open Subtitles | لقد أصبح الوحل مغطىً بقالب سحري من الأملاح. |
- Aracilarin amina koyayim. Senin tek sorumlulugun çorbada tuzun olmasi. | Open Subtitles | مسؤوليتك الوحيدة هي أن تضع اللحم على الطاولة |