Pekala, iyi. Senin dünyanda herşey mantıklı ve doğru gibi görünüyor. | Open Subtitles | حسناً، جيد يبدوا أن كل شيء سليم وصحيح في هذا العالم |
Kepler, insanlık tarihinde gezegenlerin hareketlerini, ve Güneş Sisteminin çalışmasını somut ve doğru olarak ilk açıklayan kişiyidi. | Open Subtitles | يُعتبر كيبلر أول شخص فى تاريخ البشرية لكى يفهم بشكل كمّى وصحيح آلية حركة الكواكب |
Onu hiç ziyaret etmemiştim ve doğru yerde olup olmadığımı bilmiyordum. | Open Subtitles | لم أزورها أبداً و لم أعرف إن كان هذا المكان الصحيح |
Sana bir şans vereceğim ve doğru olanı yaparsan, yemin ederim ki annemize ve küçük kardeşimize zamanı geldiğinde, ailene önem verdiğini söyleyeceğim. | Open Subtitles | أنا سوف اعطيكي خياراً واحداً ، و إذا أخترتي الأختيار الصحيح أقسم بأنني سوف أخبر أمك و أخونا الصغير انه عندما حان الوقت |
Hayır Paul, bu kayıt dışı ve doğru değil. Kısmen. | Open Subtitles | هذا بيني و بينك و غير صحيح أيضاً، نوعاً ما |
Efendim, şunu diyebilirim ki; doğru şehirde ve doğru dükkandasınız. | Open Subtitles | انت في المكان المناسب و المدينه المناسبه يا سيدي |
Tarzın çok hoş, modern ve doğru. Çak. | Open Subtitles | إنتقادك في محله و صادق جداً أخبرني المزيد |
Ama Tanrı onu bize saltanatımın haklı ve doğru olduğunu göstermek için getirdi. | Open Subtitles | لكن الرب أحضره إلينا لنظهر أن حكمي صائب وصحيح. |
Ve bu şüpheli vakitlerde, Tanrı bize açık ve doğru bir sesle konuşacaktır. | Open Subtitles | و انة فى اوقات الشك , الرب سوف يتحدث لنا فى صوت واضح وصحيح |
Her şeyin yerinde ve doğru olduğunu onaylayacaktık. | Open Subtitles | على كل ما هو صادق وصحيح في شخصياتنا |
Onların günahları adil ve doğru biçimde orada tartıldı. | Open Subtitles | حيث سيتم وزن خطاياهم بميزان.. لأن كل هذا عادل وصحيح" |
Sağduyu doğru şeyi yapmak için gerekli ahlaki irade ve doğru olanın ne olduğunu anlamaya yarayan ahlaki yetenektir. | TED | الحكمة العملية هي رغبة اخلاقية في القيام بالامر الصحيح والمهارة الاخلاقية هي اكتشاف الطريق الصحيح لذلك |
İstediğimiz, elbette, tam da doğru olan oranda işlem yapan doktorlar ve doğru neden için doğru miktarda işlem yapanlar -- yani, hastalarının iyiliğine hizmet edenler. | TED | ان ما نريده حقيقة .. بالطبع هو ان يقوم الاطباء بالعدد الصحيح من العمليات الجراحية .. والقيام بالعدد الصحيح للاسباب الصحيحة أي لخدمة المرضى الخدمة الامثل |
Burada, bir bilgisayarın cümleleri ayrıştırmak için İngilizce grameri nasıl kullandığını anlatıyorum ve burada duraklama var ve öğrenci, devam edebilmek için ne olduğunu anlamak, yansıtmak ve doğru kutucuğu işaretlemek zorunda. | TED | هنا ، أنا أشرح كيف يستخدم الكمبيوتر قواعد اللغة الانجليزية لتحليل الجمل ، وهنا يوجد توقف وعلى الطالب ان يعكس ، يفهم ما الذي يدور ويختار الصندوق الصحيح وقبل ان يتسطيعون الاستمرار |
Annem ve babam bir keresinde orada kalmışlardı ve doğru olduğunu söylediler. | Open Subtitles | أبي وأمي كانا هناك، عندما حدث ذلك وقالا أن ذلك صحيح تماما. |
Uranyum gibi. Güçlü ve doğru olarak işlenirse kurtuluşumuz olabilir. | Open Subtitles | انه مثل اليورانيوم , قوي واذا تحكمت به بشكل صحيح |
Ama bazı şeyler duydum ve doğru söylüyor gibi geliyor. | Open Subtitles | ولكني سمعت بعض الكلام , ويبدو ان كلامها صحيح فعلًا |
O resimleri doğru yerde ve doğru zamanda oldukları için alıyorlar. | Open Subtitles | أنهم يشترون الفن لأنه في الوقت المناسب و المكان المناسب |
Tarzın çok hoş, modern ve doğru. | Open Subtitles | إنتقادك في محله و صادق جداً أخبرني المزيد |
Birazdan, iki küçük kızın, bir babanın ve doğru zamanda doğru yerde olan adamın hikayesini izleyeceğiz. | Open Subtitles | نتابع بعد قليل قصة فتاتين وأبيهم والرجل الذي كان في المكان المناسب والوقت المناسب |
ve doğru yöne biraz itmek işe yarar. | Open Subtitles | وسوف يُساعِد بأن يكون لدينا دفعة صغيرة في الإتّجاه الصّحيح |