Kaya yığınları dağ boyutuna ulaştığında çekim gücü süreci hızlandırır. | Open Subtitles | عندما وصلت أكوام الصخور لحجم الجبل تسرّع الجاذبية هذه العملية |
Ve büyük yaprak yığınları gibi görünen şey aslında iki tek yaprak. Sert çöl ikliminin etkisiyle zamanla parçalara ayrılmış. | TED | و مايبدو و كأنه أكوام من الأوراق هو في الحقيقة عبارة عن ورقتين فقط تمزقت إلى أجزاء بفعل الأحوال الصعبة للصحراء |
Daireler çizerek yürüdüğünüzü; kar yığınları arasındaki bacaklarınızın ağırlığını; rüzgarda kaybolan yakarışlarınızı bile bilmezsiniz. | Open Subtitles | ولا تعرف أنك تمشي في دوائر وثقل سيقانك في أكوام الثلج إختفاء صيحاتك في الريح |
Verimli yığınları bulup, güç vererek polindromik şekilde sabitlemesi için Etik Hedge'e hangi talimatları verebilir? | TED | أي نمط من التعليمات يمكن لإيثيك أن تزود بها هيدج لتمكنه بشكلٍ فعال من إيجاد وتحقيق كومة متناوبة ثابتة؟ |
Beckett, burada saman yığınları var ama bir tane bile iğne yok. | Open Subtitles | بيكيت نحن عالقون في كومة قش لا تحوي على إبرة |
Böylelikle, biz bu yığınları kum tepecikleri boyunca ittiririz ve ve birincil bakterisel yüzeyi oluştururuz. | TED | وأعني أن نقوم بدفع الأكوام إلى الأسفل في الكثبان وننشيء طبقة أولية من البكتيريا |
Üçüncü ritüel ise: bu büyük ateşlerin ortasında kıyafet yığınları var. | TED | وبعد ذلك الطقوس الثالثة: ما بين كل الحرائق وأكوام الملابس الضخمة. |
İki polis memuru kayıp ve durmadan ceset yığınları oluşuyor. | Open Subtitles | والأدهى من ذلك اثنين من الضباط مفقودين، و قد ترتفع حصيلة الموتى. |
masnın üstünde para yığınları, uluslararası prestij, halka açılma şansı, ve daha da güzeli ismimizi değiştirmek zorunda değiliz. | Open Subtitles | على الطاولة سيكون هناك جبال من المال قيمة دوليةـ وفرصة للإشتهار وليس علينا تغيير إسمنا |
Kadın her şeyi saklıyormuş. Posta yığınları dahil. | Open Subtitles | .لقد احتفظت بكل شيء أكوام من البريد أيضاً |
Çöp yığınları şehirde bir salgın hâlini aldı. | Open Subtitles | أكوام القمامة أصبحت كارثية جداً في المدينة |
Neyse ki, yakınlarda Octavia'nın ürettiği uçan-blok olarak adlandırılan, havada durabilen taş yığınları köprü için gerekli bileşenleri oluşturuyor. | TED | لحسن الحظ، توجد أكوام من الحجارة العائمة جانبًا كمكونات للجسر... مُخترعة من قبل أوكتيفيا بحد ذاتها... تدعى الأحجار العائمة. |
Yirmi yıl öncesinden kalma gazete yığınları var. | Open Subtitles | أكوام من الصحف القديمة منذ عشرين سنة |
Değerli taş yığınları gibi mesela? | Open Subtitles | مثل أكوام كبيرة من المعادن الثمينة؟ |
İnşa etme tutkusu soğudu ve yeniden inşa'nın coşkusu unutuldu, ve şimdi sadece hedonistik gerzeklerin yaptığı çöp yığınları var. | Open Subtitles | العاطفة لبِناء تَبريد و بهجة إعادةِ البناء نسيت، و الآن إنّه كومة نفايه المؤلّفون لهيدو نيستك عبيطون. اذا تحاول أن تحمي المدينة، ثمّ. |
ve her yerde ölmüş balıkların leş yığınları var | Open Subtitles | وهناكمثل، كومة منالأسماكالنافقةفيكلمكان |
Kirli çamaşır yığınları arasında yaşıyorsun. | Open Subtitles | انت تعيشين في كومة من الملابس المتسخة |
Eğer soydular beni bankadan para yığınları üzerinde oturan görüyor musun? | Open Subtitles | أتراني جالس على كومة من أموال البنك ؟ |
Aslına bakarsan onu gece 12 olmadan görmüyorum. Oh, güzel. Kum yığınları azalmaya başladı. | Open Subtitles | طلبت منه ألا نتقابل قبل منتصف الليل جيد، بدأت الأكوام تصبح أصغر |
Daha çok göktaşı çarpıştıkça kaya yığınları da büyür. | Open Subtitles | بتصادم المزيد من الكويكبات، تزيد تلك الأكوام |