Bu senin burada yaşamaktan hoşlanmıyorum demenin pasif-agresif bir yolu mu? | Open Subtitles | هل هذه طريقتكِ السلبية العدوانية لتقولي أنكِ لا تحبين العيش هنا؟ |
Çünkü burası insanların yaşamaktan gerçekten sıkıldıklarında geldikleri tür bir yer. | Open Subtitles | لأن هذا المكان يرتاده فقط الأشخاص الذين يسئمون من العيش بالواقع. |
Seni sevmeyen biriyle yaşamaktan daha kötü bir şey varsa... | Open Subtitles | اتعلمين ماهو الشيء الوحيد الاسوء من العيش مع احد لايحبك |
Eğer yarın evlenebilseydik, yılda 50 paund ile bile yaşamaktan mutlu olurdum. | Open Subtitles | لو نستطيع الزواج غداً سأكون سعيدة بالعيش براتب 50 باوند في السنة |
Belki de böyle bir ticari ortamda yaşamaktan memnunsunuzdur ama memnun olmayanlar var. | TED | وحسناً، ربما لا تمانع العيش في هذا السّجن التجاري، لكن الآخرين يمانعون. |
Ve bu şekilde yaşamaktan bıktım, bir kasabadan diğer kasabaya, gözlerinin olması gereken yerde delikler olan, ruhları yaralanmış köşelerde dikilen insanlar. | TED | وقد سئمت من العيش هكذا اتنقل من بلدة الى بلدة و اناس يقفون حول الاركان يحملون ثقوبا مكان اعينهم، ارواحهم معطوبة. |
Karavanda yaşamaktan, kanepemde arkadaşlarımla olmaya zıpladım | TED | وتناوبت العيش في الفان و التجوال مع الأصدقاء. |
Bilmeni isterim: Eğer o tuvalette yaşamaktan sıkılırsan buralara hoş karşılanırsın. | Open Subtitles | أريد أن أخبرك أنك متى ما تعبت من العيش في ذلك المرحاض |
Diğerleri gibi yaşamaktan bıkmıştı, bataklıktaki domuzlar gibi. | Open Subtitles | لقد ضجر من العيش كالبقية، يعيشون بتطفل كخنازير في بالوعة |
Ama galiba ben çok yalnız yaşamaktan açgözlü oldum ve bencilleştim. | Open Subtitles | أعتقد أنني أصبحت جشعة وأنانية العيش لوحدي طوال هذه المدة |
Eğer senin yerinde olsaydım geçmişte yaşamaktan vazgeçerdim. | Open Subtitles | أتعرفين، لو كنت مكانكِ لكنت قد توقفت عن العيش في الماضي |
Bence birilerini sevmek, onlarla birlikte yaşamaktan çok daha kolay. | Open Subtitles | أظن من السهل الوقوع في حب .شخص ما من العيش معهم |
Bu çirkin vücutta ve Olmayan Ülke'de yaşamaktan nefret ediyorum! | Open Subtitles | اكره ان يخيب املى و اكره العيش بهذا الجسد المريض واكره نيفر لاند |
Hayır, ben sadece üç tane kadınla yaşamaktan bıktım. | Open Subtitles | كلا فقد سئمت من العيش مع ثلاثة نساء لامعات |
Onunla beraber yaşamaktan korkardım. Güzel şeylerle dolu güzel bir evde yaşamak isterdim. | Open Subtitles | لا امانع العيش في ذلك البيت الجميل والحصول على اشياء حسنة |
Bir grup meteliksiz insanla yaşamaktan nefret ediyorum. | Open Subtitles | أكره العيش مع مجموعه من الناس المخنثين المفلسين |
Geçmişte yaşamaktan vazgeç. Gözünün önünde duranlara bir bak. | Open Subtitles | توقفى عن العيش فى الماضى وأنظرى دائما للأمام |
Yani, lütfen, ailenden uzakta tek başına yaşamaktan gerçekten mutlu musun? | Open Subtitles | أقصد، بربك، هل أنت بالفعل سعيد بالعيش لوحدك بعيداً عن عائلتك؟ |
Seninle yaşamaktan nefret ediyorum ama sohbetine diyecek yok. | Open Subtitles | أكره المعيشة معك ولكن مناقشتك تعتبر درجة أولى |
"Hayatımın sahte olduğunun anlaşılması korkusuyla yaşamaktan bıktım. | Open Subtitles | لقد مللت من عيش حياتي خائفاً أن يتم اكتشاف مدى زيفي |
Bakın, eğer bütün altınınızı İrlanda'ya göndermekten köle olarak yaşamaktan tamamiyle memnunsanız, hiçbir şey yapmayın. | Open Subtitles | أنظروا , إذا كنتم سعداء لإرسال ذهبكم الى أيرلندا تعيشون كالعبيد بكلّ المعانى ولا تفعلون شيئاً |
Oysa ben bu modern dünyada yaşamaktan memnunum. | Open Subtitles | بينما أنا سعيد لعيشي في هذا العالم المتحضّر. |
Kişisel düşüncem, ebedi hayatın hayali onun içinde yaşamaktan çok daha ilgi çekici bir şey. | Open Subtitles | شخصيا، أعتقد حلم الحياة الأبدية هو أقوى بكثير من الواقع الذين يعيشون واحد. |
yaşamaktan zevk alan yanımı da kaybettim. | Open Subtitles | بل فقدت جزئي الذي كان ينعم بالحياة |