Hiçbir müdahalede bulunmanız gerekmiyor, tam anlamıyla, yalnızca büyümesini izliyorsunuz. | TED | لا يتوجب علينا القيام بأي شيء؛ فقط نشاهدها تنمو حرفيا. |
Şimdi yalnızca 10 ila 24 yaş arasındaki gençleri saydığımızı düşünelim. | TED | والآن، دعونا نحسب فقط الفئة العمرية ما بين 10 و24 عامًا. |
Kesintisiz çalışmalardan sonra yaklaşık olarak yalnızca 3 kilo ağırlığında bir düzenek oluşturduk. | TED | وهكذا، وبعد عمل متواصل صنعنا جهاز طبلة بحمالة يزن فقط حوالي 6 رطل. |
Prensipte, yalnızca yukarıya bakma eylemi aracılığıyla, herkes tarafından herhangi bir yerde erişilebilirdir. | TED | فهي متاحة، نظريًا، بأي طريقة، ولأي شخص، ومن أي مكان، فقط بالنظر لأعلى. |
İnanılır gibi değil. Beni beş kişi geçmiş, yalnızca sen değil. | Open Subtitles | لا أصدق ذلك، تم الاعتداء على خمسة أشخاص ليس عليك فحسب |
Petrol sanayisinde ise, Afrika, Amerika'nın petrol rezervinin %18 ini sağlarken, Orta Doğu yalnızca %16 lık bir paya sahip. | TED | للبحث في صناعة النفط، وأفريقيا توفر 18 في المئة من نفط الولايات المتحدة، مع الشرق الأوسط 16 في المئة فقط. |
yalnızca ellerinden geldiğince deneyimlemek isterler ve yaptıklarının diğerlerine nazaran uygun olmasına bakmazlar. Uğur böceğine dokunmakla süneye dokunmak gibi. | TED | إنهم يريدون فقط أن يقوموا بالتجربة قدر المستطاع وليست لديهم أدنى فكرة عن التقارب النسبي ما بين لمس خنفساء وحشرة. |
Bunun yerine, beyinlerimiz dünyanın yalnızca küçük bir kısmını örnekliyor. | TED | لكن الحقيقة أن عقولنا تدرك القليل فقط مما هو موجود. |
Ve Malavi'ye, yalnızca Malavi'ye değil, diğer ülkelere de: Var olan yasalarla ilgili olarak, bir yasa uygulanana kadar yasa değildir. | TED | وهناك شيء آخر لمالاوي وليس فقط مالاوي بل الدول الأخرى أيضا فإن القوانين التي هناك لا تكون قوانين حتى يتم فرضها |
Bunu Tomás Saraceno üretti ve bu büyük alanları alıp yalnızca elastik ipler kullanarak bu büyük donanımları yaratıyor. | TED | وقد تم إنشاؤه من قبل توماس ساراسينو، واحتل هذه المساحات الكبيرة، بخلق هذه المنشآت الضخمة باستخدام الحبال المرنة فقط. |
Farklı ışık türlerinin hepsi dalgalardır, yalnızca farklı dalga boyu ve frekansa sahiplerdir. | TED | مختلف أنواع الضوء هي كلها الموجات، إنّها فقط تتميّز بطول الموجة والترددات المختلفة. |
Bunu yalnızca deliler reddederler ve siz deli olmadığınızı biliyorsunuz. | TED | المجانين فقط قد ينكرون ذلك، وأنت تعلم أنّك لست مجنونًا. |
Hayatta kalabilmek için yalnızca iki kilogram civarı bir basınç gerekiyor. | TED | ونحتاج إلى خمسة أرطال من الضغط فقط لنبقى على قيد الحياة. |
Vücudun geri kalanı beyne yalnızca fazladan bir milyar bilgi gönderir. | TED | الباقي من جسدك يمكن أن يرسل لدماغك فقط بضع بليون إضافي. |
Bu yalnızca Ketamine için değil, tüm ilaçlar için geçerli. | TED | وهذا ليس صحيحاً فقط بالنسبة للكيتامين وإنما على جميع الأدوية. |
Fakat mesele yalnızca sevdiğimiz hikâyelere karşı göz ardı ettiğimiz hikâyeler değil. | TED | لكنها ليست حول القصص التي نحب فقط مقابل القصص الني نختارُ تجاهلها. |
Bu genel inanış belki, yalnızca belki büyük sonuçları olacak yanlışlar doğurabilir. | TED | وتلك الحكمة التقليدية ربما ، فقط ربما قد يكون خطأ لنتيجة أكبر |
Belki de hâlâ Birleşmiş Milletler hedeflerinin kendileri için değil yalnızca fakir ülkeler için olduğunu düşünüyorlar ama dünya değişti. | TED | ربما هم يعتقدون أن هذا العالم يشبه العالم القديم عندما كانت أهداف الأمم المتحدة للدول الفقيرة فقط ولم تكن تشملهم. |
Bakın, söylemeye çalıştığım ortada yalnızca bir suç mahalli yok. | Open Subtitles | ما أحاول أن أقوله هو لن يكون مسرح الجريمة فحسب |
Ve yalnızca buzlanma süresi değil, buzun yaşı ve derinliği de değişiyor. | TED | وليس سطح الجليد هو الوحيد الذي يتغير، بل يتغير عمره وعرضه أيضًا. |
Kendi kendime milyonlarca kere yalnızca bir deri tabakası, bir yüzey dedim. | Open Subtitles | أخبرت نفسي ملايين المرات بأنه ليس إلا طبقة من الجلد.. مجرد سطح |
Ama ben bir insanım ve yalnızca insan gibi düşünüp hareket edebilirim. | Open Subtitles | لكنني بشر و أنا الوحيدة التي يمكنها أن تفكر و تتصرف كبشر |
yalnızca üzerimize vurulan bir üreme kodu boyun eğmek zorunda olduğumuzu düşündüğümüz. | Open Subtitles | مجرّد رمز إعادة إنتاج طُبع علينا يجعلنا نعتقد انه علينا طاعة الأوامر |
"yalnızca kalbi temiz ve ruhu saf olan kılıcı taştan çekebilir." | Open Subtitles | وحده صاحب القلب النقي ..والطبيعة الصادقة يستطيع سحب السيف من الصخرة |
Karabasan yalnızca ışık yokuluğunda ortaya çıkıyor. Bu yüzden geçen sefer kaçtı. | Open Subtitles | لا يظهر الشبح إلّا بعد غياب الضوء لهذا هرب عند ظهوره الأوّل |
yalnızca geriye doğru yaslandı ve kaderini kabullenen bir bakışı vardı. | TED | هو ببساطة رجع للخلف و كانت له نظرة قبول علي وجهة |
Yani yeterli büyüklükte ve yıldızlarından yeterli uzaklıkta olan gezegenler bulmak yalnızca başlangıç. | TED | لذلك فإن العثور على كواكب ذات حجم مُناسب وتقع على البُعد الصحيح عن نجومها ما هي إلاّ البداية |
Çünkü en sonunda veriler yok, en sonunda sizi eğrinin sağına veya soluna yerleştirecek şey yalnızca aldığınız riskler. | TED | لأنه في النهاية، إنها ليست البيانات إنما المخاطر هي من سترسو بك على الطرف الأيمن من المنحنى. |
yalnızca senin olan senin ihtişamın için yaratılan bu evi kutsallığınla kutsayalım. | Open Subtitles | دع قداستك يبارك هذا البيت تم إنشاؤها لمجدك ولك وحدك |
Bunu yalnızca polisler ve savcılar bilebilirdi. | TED | الوحيدون الذين يعلمونه هم الشرطة والمدّعين العامين، |
yalnızca bir dava için geldim. Bir cinayet. | Open Subtitles | إنّما أعمل على قضيّة واحدة فحسب، جريمة قتل. |
Ve bu referandum esnasında yaşanan suçlardan yalnızca bir tanesi. | TED | وكانت مجرد واحدة فقط من الجرائم التي حدثت خلال الاستفتاء. |