Ama on beş günde bir, bilgisayarlarını yemek masasının üzerine koyup kameralar karşısında Sao Paula'daki aileleriyle gerçekten yemek yerler. Ve bunu büyük bir olay haline getirirler. | TED | لكن مرة كل أسبوعين، يضعون الكمبيوتر في طاولة الطعام في الواقع، يسحبون الكاميرا ويتناولون الطعام مع أسرتهم في ساوباولو. ويحتفلون بالحدث الكبير. |
Eve gittiğimde o, yemek masasının altında saklanıyordu. | Open Subtitles | عندما دخلت للمنزل كان ... مختبئ تحت طاولة الطعام |
- Demek yemek masasının üzerinde yemek olunca böyle görünüyormuş. | Open Subtitles | -حسنا هكذا تبدو طاولة الطعام يبدو الطعام فوقها |
Aslında pencereden onları bıraktığım yerde, yemek masasının üzerinde duruyorken görebiliyordum. | TED | في الواقع، أستطيع رؤيتها من خلال النافذة، على طاولة غرفة الطعام حيث تركتهم. |
Beni lanetlediği gün yemek masasının üzerinde yatan ölü bir kedi vardı. | Open Subtitles | ، اليوم الذي لعنتني فيه كان هناك قط ميت . فوق طاولة غرفة الطعام |
yemek masasının üstünde görmek tuhaf kaçmıyor mu? | Open Subtitles | أليس غريباً أن نراه أمام طاولة الطعام ؟ |
Onun yeri yemek masasının yanı olmalı. | Open Subtitles | يجب أن تكون بجانب طاولة الطعام |
Kendal'da yolculuk ederken beni şaşırtan bir başka şey ise, yanında oturduğum kişiydi-- Kraliçe değil; Neden onun portresinin altına beni koyduklarını hayal bile edemiyorum -- Fakat görevlilerin salonundaki o yemek masasının etrafında, Birmanyalı bir adamın yanında oturuyordum, karşımda ise bir Romen, bir Moldovyalı, bir Hintli vardı. | TED | والشيء الآخر الذي فاجأني عندما صعدت على متن كاندال هو من كنت أجلس بجانبه -- ليست الملكة؛ لا أستطيع أن أتخيل لماذا وضعوني تحت صورتها -- لكن حول طاولة الطعام تلك التي الموجودة في صالة الضابط، كنت جالسة إلى جانب شاب بورمي، كنت أجلس مقابل روماني و مالديفي و هندي. |
Geçen gün çantasını yemek masasının üstünden aldım diye çılgına döndü. | Open Subtitles | في يوم ما، هو ارتعب عندما قمت بتحريك حقيبته من طاولة غرفة الطعام |