Çünkü Margaret'ın size bakabilme yetisi var. | TED | لأن السيدة مارغريت لديها القدرة بمجرد النظر إليك. |
Böylece, "iç gözlem" sahibi oldular: Kendi düşünceleri hakkında düşünme yetisi. | TED | ومن خلال هذا الاعتراف، اكتسبوا قدرة التأمل الذاتي: القدرة على التفكير في أفكارهم الخاصة. |
Ve şimdi size gosterecegim sey alt-öyküleri çekip çıkarabilme yetisi. | TED | و ما سوف أريكم الآن هو القدرة على استخراج قصص فرعية. |
işin özünü ve çevresini oluşturan öğeleri sistematik olarak birbirinden ayırma yetisi de gereklidir. | TED | كما لديه القدرة على التمييز منهجية بين ما هو في الصميم وما هو في الهامش. |
Biraz daha derin olan bir şey var, bakış açısını değiştirme yetisi ile alakalı bir şey. | TED | هناك شيء واحد أعمق بقليل، والذي يتعلق بالقدرة على تغيير منظوركم. |
Güç, sadece başka birinin hikayesini anlatabilme değil, aynı zamanda bu hikayeyi kişinin tek hikayesi haline getirme yetisi. | TED | السلطة هي القدرة ليس فقط لتحكي قصة شخص آخر، بل لتجعلها قصة تعريفية عن ذلك الشخص. |
Muhtemelen sol kulağının duyma yetisi geri gelmeyecek. | Open Subtitles | على الأرجح لن تستعيد القدرة على السمع بأذنك اليسرى |
Gaea bioroidlere üreme yetisi verilerek yaşamalarının devamını istedi. | Open Subtitles | جايا ترغب للبيورياد الحياة و حصولهم علي القدرة الإنتاجية |
Aldığı dersler ona sözlü ipuçları ve vücut dilini okuma yetisi kazandırmış. | Open Subtitles | بارتياده ذلك الصف فقد حصل على القدرة على قراءة الملاحظات الشفهية و لغة الجسد |
Cadı-karının geleceği görme yetisi var. | Open Subtitles | هذه المرأة لها القدرة علي رؤية المستقبل. |
Ama çok daha değerli bir şey getirdi uçma yetisi. | Open Subtitles | لكنه أكسبهم شيئاً أقيم. القدرة على الطيران. |
Yaratıcı bir şekilde düşünme yetisi verdik şefkat ile başkalarına yardım etmek.. | Open Subtitles | القدرة للإبتكار على نحو خلاق. لمد يد العون للأخرون بالرحمة |
"'Çünkü bende eleştirisel ve bağımsız... ..düşünme yetisi yok." Evet, bu! | Open Subtitles | لأنني أفتقر الى القدرة للتفكير -بشكل إنتقادي وبشكل مستقل -نعم هذا |
Kısa sürede gözlerini kapar kapamaz uykuya dalabilme yetisi kazanmış. | Open Subtitles | و بسبب ذلك أصبح لديها القدرة على النوم فور غلق عيونها. |
Sanırım bu da ona aşırı elektik yükleyebilme yetisi mi katıyor? | Open Subtitles | على ما اعتقد هذا ما اعطاه القدرة ل تزيد التحميل على الكهرباء |
Hareket kabiliyeti iyi gözükmüyor ama konuşma yetisi gelişiyor ve hala bir değeri var. | Open Subtitles | حسنا، والتنقل لها لا تبدو جيدة، لكن تحسن بها فقدان القدرة على الكلام، و وقالت انها ما زالت قيمة. |
Birinin çevresindeyken zamanı kontrol etme yetisi. | Open Subtitles | القدرة على التحكم بزمن شخص على مقربة فورية |
Elimizdeki bu teknoloji, veri ve makina yardımı ile konuşmayı kaydetme yetisi aracılığı ile, ev ortamımızdaki kelimelerden yedi milyondan fazlasını kayda almayı başardık. | TED | فاذن مع هذه التكنولوجيا، و هذه البيانات و القدرة على نسخ الحديث بمساعدة الالات، تمكنا الآن من نسخ أكثر من سبعة ملايين كلمة من الحديث الدائر في المنزل. |
Duyularımızı düşündüğümüzde veya duyumuzdan birisini kaybettiğimizi düşündüğümüzde daha çok şöyle bir şey aklımıza gelir: lüks birşeye dokunma, lezzetli birşeyi tatma, güzel kokulu bir şeyi koklama, güzel bir şeyi görme yetisi | TED | حقا عندما نفكر في حواسنا , أو عندما نفكر في فقدان الحاسة , نفكر عادة بشيء من هذا القبيل : القدرة على تلمس شيئ فاخر , تذوق شيء لذيذ , شم رائحة عطرة لشيء , رؤية شيء جميل. |
Grafik okuma, yani grafik okuma yazma yetisi, hâlâ yetişme evresinde. | TED | (الجرافيكاسي)، القدرة على قراءة وكتابة الرسوم البيانية، لا يزال في مهده. |
Yani benim çıkardığım sonuç şu: Bir şeyi derinden anlayabilmenin bakış açısını değiştirme yetisi ile bir ilgisi var. | TED | لذا فإن استنتاجي هو التالي: إن فهم شيء بشكل عميق جداً مرتبط بالقدرة على تغيير منظورك. |