Benim yapmam gereken ise yiyecekleri daha çok sayıda insana ulaştırmaktı. | TED | ما أردت فعله هو إخراج الطعام إلي مدي أوسع من الناس. |
Fareler ise yiyecekleri korumayı ve onları yalnız bırakmayı neredeyse imkansız hale getiriyor. | TED | ومن المستحيل الاحتفاظ بالطعام في المنزل بسبب الجرذان، ناهيك عن الطعام الطازج يوميًا. |
Şimdi ödemeniz gerek; çünkü yiyecekleri getiren çocuk parayı bekliyor. | Open Subtitles | يجب أن تدفعي الآن حتى أنقد الولد الذي إشترى الطعام |
Eğer ayağa kalkıp fark yaratmazsak ve geri dönüşümlü yiyecekleri, ve onların geri dönüşümlü doğalarını düşünmezsek, kaybeden biz oluruz. | TED | إذا لم نقف ونحدث فرقاً ونفكر في طعام صديق للبيئة، ونفكر في طبيعته الصديقة للبيئة، فمن الممكن أن نفشل. |
Ve son olarak, yiyecekleri görmenin eski bir yolu vardır, eski bir yol. | TED | واخيرأ تلك هي الطريقة القديمة لعرض الغذاء انها طريقة قديمة. |
Kaçınılmaz olarak diğerleri de bu yiyecekleri yemek için buraya gelirler. | Open Subtitles | وبالتأكيد , يأتي آخرون للمكان للتغذي على مثل هذا الطعام السهل |
O da dedi ki "Güldükleri zaman bomm yiyecekleri alıp gidebilirsin." | Open Subtitles | وقال عندما يبتسمون يمكنك فقط أن ترحل وتأخذ جميع الطعام معك |
Ayrıca konteynırda olmasını da açıklayabilir çünkü O yiyecekleri izledi. | Open Subtitles | ربما أيضاً يفسر لماذا وجدناه في قمامة كان يلحق الطعام |
Burada olanlara o kadar kızıyordu ki.. ...yemek yediğinde yiyecekleri zehirliyordu. | Open Subtitles | كان غاضباً جداً من الأمور هنا، عندما أكل، سمّم ذلك الطعام |
Anthony, Jimmy'le bu girişi koruyun ve gelir gelmez yiyecekleri yükleyin. | Open Subtitles | حسناً، أنتوني أنت و جيمي احرسا البوابة حملا الطعام حال دخولة |
Kafeterya yiyecekleri biraz tuhaf, bu yüzden sremiz olduğudan dışarıda yemeğe ne dersin? | Open Subtitles | لذا هل تريدي أن تخرجي لـ تناول الطعام لـ بعض من الوقت ؟ |
Şu tenekedeki jel, büfede yiyecekleri sıcak tutmak için kullandıkları. | Open Subtitles | ستيرنو، العلب الصغيرة التي يضعونها في البوفيه ليبقوا الطعام دافئاً |
Yengeçlerin kabuklarının altında bu komplike yapı var, adı Midesel Öğütücü. yiyecekleri bir kaç farklı yolla öğütüyor. | TED | لدى السراطين بنية معقدة تحت درعها تسمى بالطاحونة المعوية والتي تطحن الطعام بطرق مختلفة. |
Amerika'daki aileler aç kalıyor, gıda bankaları hücuma uğrayarak çoğu zaman yiyecekleri tükeniyor. | TED | تعاني الأسر في أميركا من الجوع، وبنوك الطعام تنوء، وغالبًا ما ينفد مالديهم من مواد غذائية. |
Suçla savaşmaya zamanı kalmaz, çünkü sürekli yemek yiyecek ve yediği bütün yiyecekleri alabilmek için 9-5 arası bir işte çalışacaktır. | TED | ليس لديه وقت لمكافحة الجريمة لآنه يجب أن يتناول الطعام طوال الوقت و أن يعمل من 9 إلى 5 لتوفير كل الطعام الذي يأكله. |
Ve hiçbir göçmen o tehlikeli yolculuğa kalkışmazdı eğer kendilerine ve çocuklarına yetecek kadar yiyecekleri olsaydı. | TED | ولا يوجد مهاجر يمكن أن يسلك هذه الرحلة الخطرة إذا كان هناك طعام كاف لأنفسهم ولأطفالهم. |
Yemeğini vereceklerdir. Sıradan köylü yiyecekleri, gözleme, fasulye felan. | Open Subtitles | لديه طعام جيد ، الغذاء بسيط الرقاق و التاكو |
Güvenli, sağlıklı, son derece güzel ve lezzetli yiyecekleri kastediyorum. | TED | أعني أن الغذاء آمن، وأنه صحي، وأنه فائق الجمال وطعمه شهي. |
Tecrübeli yetişkinler farklı bölgelerdeki mevsimlik yiyecekleri nerede bulabileceklerini çok iyi bilirler. | Open Subtitles | الخبراء الأكبر سنا يعلمون أين يجدون طعامهم الموسمي بدقة وفي مناطق متعددة |
Uruguay'da hamile kadınlar en iyi yiyecekleri almak ve daha sağlıklı bebekler doğurmak istiyorlar. | TED | فالنساء الحوامل في الأوروغواي تشترين غذاء أفضل لتنجبن أطفالا بصحة أفضل. |
yiyecekleri evin içinde bile olsa, asla açıkta bırakmayın. | Open Subtitles | لا تتركوا طعاماً مكشوفاً أبداً، لا حتى داخل البيت |
Ormanda yiyecekleri tüketip, ardından tarlalarımıza gelerek ürünümüzü tahrip ediyorlar. | Open Subtitles | ، يسد حاجته الغذائية بالتهام ما في الغابة بعدئذ يأتون على مزارعنا الخضراء فيتلفون محاصيلنا |
Evet, yiyecekleri kimseye çaktırmadan çalmamız lazım! | Open Subtitles | نعم، لنَحصل على الطّعام بحَذرٍ دون التّسبّب بأيّة متاعب! |
Tüm yiyecekleri tanınmadan önce görebilirsin. | Open Subtitles | يمكنك أن تشاهدي جميع الاطعمه قبل أن تصبح مشهوره |
Corey bana evdeki eski yiyecekleri temizlememde yardımcı oluyor. | Open Subtitles | كان كوري يساعدني في تنظيف المنزل من الأغذية القديمة |
JO: Yaptığı şey, yiyecekleri okulun kalbine koymaktı ve böylelikle hem zihni hem de karnı besledi. | TED | جايمي أوليفر: ما فعله هو أنه ركز اهتمام المدرسة على الأطعمة حرصًا منه على تغذية الأجسام والعقول. |
Hazır yiyecekleri sevmiyor! - Buna gülmüyorum. - Peki, neye? | Open Subtitles | هي لا تحب الوجبات السريعة, تحب الغذاء الذي تعده أمها ليس هذا الأمر ماذا؟ |
Oteli, yiyecekleri, her şeyi sevdim fakat işler istediğim gibi gitmiyor. | Open Subtitles | لقد أحببت الفنادق والطعام وكل شيء، ولكن الأمور لا تجري كما أردتها |
Biliyorsun, Kaptan Caleb'le yiyecekleri hakkında bir şeyler yapması için konuşmalısın. | Open Subtitles | حقيقة لابد ان تقول شيئا للكابتن جالب بشأن طعامه |