Eh, Selmak beni bazı ilişkileri düzeltmeye zorluyor. | Open Subtitles | حسنا سلماك يضغط على للعمل على اصلاح الامر |
Beni, dişimden tırnağımdan artırıp biriktirdiğim parayı fırlatıp atmaya zorluyor. | Open Subtitles | يجبرني على التخلي عن مالي الذي عانيت كثيراً في جمعه |
Metabolizması aşırı tepki gösteriyor sinir sistemini kapatmaya zorluyor. | Open Subtitles | الأيض لديه يعوضه بإفراط مما يجبر نظامه العصبي على التوقف |
beni takip ettiğine memnun oldum. bana gerçekleri sylemeye zorluyor. | Open Subtitles | أنا مسرور أنك تتبعتيني فهذا يدفعني أن أقول لك الحقيقة |
Bazen zorluyor gerçekten. | Open Subtitles | إنه تحدي أحياناً |
Sizi ona bakmaya zorluyor ve anatomi algınız nasıl olursa olsun, güzel, çirkin, korkunç ya da benimki gibi büyüleyici, sizi onunla yüzleştiriyor. | TED | إنه يجبرك على النظر إليه، ومواجهة منظورك الخاص عن التشريح. سواء كنت تجده جميلا، مقرفا، مزعجا، أو مذهلا، كما أجده أنا. |
- O beni zorluyor hatta. - Çok sarsıcı olmalı. | Open Subtitles | في الواقع، هي من تضغط علي يالها من صدمة لك |
Her neyse, patronu bunu umursamaması için onu zorluyor, fazla büyük bir şey olmadığını söylüyor. | Open Subtitles | على أي حال، رئيسهُ في العمل يضغط عليه ليتجاهل الأمر، يقول أنه ليس أمراً ذا أهمية |
Hemen önlerinde, onları çok zorluyor. | Open Subtitles | يضغط على نفسه أكثر من اللازم ويتصدّر الآخرين |
Kızın kafasını karıştırıyor, kendisiyle yatmaya zorluyor. | Open Subtitles | إنه يعبث بعقلها. إنه يضغط عليها لتمارس الجنس معه. |
Onu gözetlememem gerekir ama... onu isteyen tarafım beni buna zorluyor. | Open Subtitles | أعرف بأنني يجب ألا أراقبه لكن ذلك الجزء مني الذي يريده يجبرني لذلك |
Zekice. Beni dosyaya bakmaya ya da bir daha oturmamaya zorluyor. | Open Subtitles | تصرف ذكي، يجبرني إما على التعامل مع الملف أو الوقوف مدى الحياة |
Sabit basınç solucan deliğini aktif kalmaya zorluyor, yani bir Yıldız Geçidinin açık kalabileceği maksimum süre kadar beklemek zorundayız. | Open Subtitles | الضغط المستمر يجبر الثقب الدودي أن يبقى نشط مما يعني أننا يجب أن ننتظر كل الوقت الذي يمكن أن تبقى البوابة فيه مفتوحة |
Muhtemelen birini gücünü gösterirken izlemeye zorluyor. | Open Subtitles | الإحتمالات هي أنه يجبر أحدهما على مشاهدة قوته تطبق على الأخر |
Babam beni Hristiyan Üniversitesi'ne gitmem ve hatip olmam için zorluyor. | Open Subtitles | أبي يدفعني إلى الذهاب لــجامعة مسيحّيــة وأصبــح قسيسّ |
Gurur duyuyoruz ama bazen çok zorluyor. | Open Subtitles | ونحن فخورون . ويعتبر تحدي |
Dayanışmanın sıfırsız toplam ilişkilerinin her türü, insanların insaniyetini onaylamaya zorluyor sizi. | TED | على أي شكل من أشكال الإعتماد المتبادل، ومجموع العلاقة اللاصفرية يجبرك على التعرف على شخصيات الناس |
Bak, İçişleri beni polise şikâyette bulunmaya zorluyor. | Open Subtitles | أنظر، شعبة الشؤون الداخلية تضغط علي كي أقدم شكوى لمركز الشرطة. |
Beni de kendisi gibi piyanist olmaya zorluyor. | Open Subtitles | أنه يحاول إجباري لكي أصبح عازف بيانو، مثله. |
Tabii, elbette(! ) Brennen, onu soğuk kanlı bir katil olmaya zorluyor. | Open Subtitles | {\pos(192,220)}نعم, صحيح, (برينين) يُجبره على القتل بأعصاب باردة |
İnanların sevdiği kişileri kaçırıp rehin alıyor ve özgürlükleri karşılığında masum kurbanları öldürmeye zorluyor. | Open Subtitles | اذن انه يقوم باختطاف أحباء الناي يحتجزهم مقابل فدية ومن ثم, يجبرهم على قتل الضحايا الأبرياء |
Gerçekte, artık timler beyinlerimizi daha çok tim makinaları gibi davranmak için zorluyor. | TED | لذلك بالفعل , التيمات الآن تجبر عقولنا لكي تصبح كالآلات التيمية |
Evet, yazmak gözlerimi açık tutmaya zorluyor beni. | Open Subtitles | نعم، الكتابة تجبرني على أن أُبقي عيناي مفتوحتان. |
Aynıları Mulder'ın hayatını tehdit ediyor onu yer altında yaşamaya zorluyor. | Open Subtitles | إجبار الذي ه للعيش تحت الأرض. ماذا يريد مع مولدر؟ |
Peki, savaş modeli sizin kazandığınızı söylemeye zorluyor bizi, her ne kadar bilişsel bir kazanç elde eden sadece ben olsam da. | TED | حسناً، يبدو أن مجاز الحرب يجبرنا على القول بأنك فزتي، على الرغم من أنني الوحيد الذي اكتسبت معرفة فكرية. |
Geçmişi sormak yerine "eğer" diye sormak, beyni simule etmeye zorluyor. | TED | السؤال بـ"ماذا لو،" بدلًا من السؤال عن الماضي، يُجبر الدماغ على إجراء محاكاة. |