Buluşacağım adamlardan biri bir keresinde denizde kaybolup denizanası yemek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | أحد الأشخاص الذين سأقابلهم فُقِد في البحر ذات مرة. اضطر لتناول قنديل. |
Birçoğu, hayatlarında daha iyi bir yere gelmek için geçmişleri hakkında hikâyeler uydurmak zorunda kalmıştı. | TED | العديد منهم اضطر لتأليف قصص عن ماضيه فقط لمحاولة البقاء على قيد الحياة. |
İzleyiciler o kadar şaşırmıştı ki Tesla, içeride kimsenin olmadığını ispatlamak için kapağı kaldırmak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | كان الحضور مبهورين اضطر تيسلا لإزاله الغصاء ليثبت انه لا يوجد احد بالداخل |
Bu darbe yüzünden ailem memleketimiz Gana'yı terketmek zorunda kalmıştı ve Gambia'ya taşınmışlardı. | TED | وبسبب الانقلاب، اضطرت عائلتي لمغادرة موطني غانا والرحيل إلى غامبيا. |
Jackie Kennedy, Başkan Kennedy'nin öldürülmesinden dört gün sonra Lady Bird Johnson'la ev işlerinin nasıl yapılacağını konuşuyordu ve iki hafta içinde Beyaz Saray'dan taşınmak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | اضطرت جاكي كينيدي لمناقشة تفاصيل التدبير المنزلي مع ليديبيرد جونسون، بعد أربعة أيام من اغتيال الرئيس كينيدي، |
Hastalığının korkunç derecesi yüzünden asistanlığı bırakmak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | أعني لقد اضطر أن يخرج من إحدى حصص التخصيص في الطب فقط لإنه يعاني الرهبة من حالته |
Bir kez beni dinlemek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | لسوء الحظ اضطر أخوكِ لتحمل عزفي لليلة كاملة |
Bir kez beni dinlemek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | لسوء الحظ اضطر أخوكِ لتحمل عزفي لليلة كاملة |
Bir gün, baban sanırım Segovia'ya gitmek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | أتذكر ذلك اليوم الذي اضطر فيه والدك للرحيل، إلى "سيجوفيا" على ما أظن. |
Babam onu yemek masasında doğurtmak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | اضطر والدنا لتوليدها فوق منضدة الطعام |
Tenor acil servisi aramak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | المغني الشاب اضطر لطلب رقم الطوارئ |
İyi ama, Scorsese ilk sinema filminden çıplak sahneleri çıkartmak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | حسنا، (سكورسيزي) اضطر لقطع اللقطات العارية بفلمه الأول |
Dewey'in basın kampanyasına sus payı ödenmesine ve devlet memurlarına halkın baskısına rağmen Arkansas valisi, Hot Springs'e ağır silahlı bir ekip göndermek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | حملة (ديوي) الصحفية أتت ثمارها ومع ضغط الرأي العام على المسؤولين في الدولة (حاكم (أركنساس اضطر الى ارسال فريق |
Kızı Adele'e yeniden kavuşmakla birlikte onu, Saint-Mande'de, 40 yıl boyunca kalacağı özel bir kliniğe yatırmak zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | بعد أن اجتمع شمله مع ابنته (آديل)... اضطر إلى إدخالها إلى مشفى خاصة في (سان ماندي)... حيث عاشت لأربعين سنة. |
İkimiz de suçiçeği olmuştuk. Annem partiyi iptal etmek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | كلانا مرض بالجدري و اضطرت أمي لإلغاء الحفلة |
Polis kendini kurtarmak için öyle söylemek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | لقد اضطرت الشرطة إلى قول هذا لحفظ ماء الوجه |
Elizabeth Jennings, örneğin, New York City'de siyahilerden ayrı tutulmuş tramvaylara binme hakkı için savaşmak zorunda kalmıştı. Rosa Parks aynı şeyi otobüslerde yapmadan 100 yıl önce. | TED | على سبيل المثال، إليزابيث جينينغز والتي اضطرت أن تدافع عن حقها لكي تستطيع ركوب السيارات في شوارع مدينة نيويورك التي كان يطبعها الزل العنصري... وذلك قبل مائة عام من إقدام روزا باركز على نفس الأمر لكي تستطيع ركوب الحافلة. |